ADD Genel Sekreter Yardımcısı Lütfü Kırayoğlu Yazdı: 3 Mart Devrim Yasalarının Hedefi: Cumhuriyeti Koruyacak Kuşaklar Yetiştirmek
3 Mart 1924 tarihli Devrim Yasalarının 94. yılını kutluyoruz. 1 Kasım 1922 tarihinde Osmanlı saltanatının kaldırılmasıyla yapılan ilk devrimin üzerinden 16 ay, Cumhuriyetin ilanından sadece 4 ay geçtikten sonra yapılan bu büyük devrim hamlesi, aynı zamanda günümüzde karşı devrimin de ilk saldırı hedefi oldu.
Yürürlükteki Anayasanın 174. maddesi ile koruma altına alınan 3 Mart tarihli 3 Devrim yasası şunlardır:
• Şer’iye ve Evkaf Vekaletlerinin (din ve vakıf işleri ile ilgili bakanlık) kaldırılarak, Diyanet İşleri Başkanlığının kurulmasını sağlayan 429 sayılı Yasa
• 430 sayılı “Tevhidi Tedrisat (Öğretimde Birlik) Yasası.
• Halifelik kurumunun kaldırılmasını sağlayan 431 sayılı Yasa.
Bu yasaların laiklik ilkesi yolunda ilk önemli adımlar olması yanında, gelecek kuşakları etkileme açısından en önemlisi 430 sayılı Tevhidi Tedrisat Yasasıdır. Bu yasa günümüz diline, öğretimde birlik ya da öğretim birliği olarak çevrilse de “birlik” sözcüğünün farklı anlaşılması nedeniyle yasanın gerçek hedefini ve ruhunu ifadede eksik kalmaktadır. Arapça kökenli “tevhid” sözcüğü “vahid” (tek-teklik) kökünden türemiştir. Tek tanrılı dinlerdeki tanrının tekliğini ifade ettiği için İslamiyet’te Kelime-i Tevhid, temel kavramdır. Mustafa Kemal ve devrimci arkadaşları bu sözcüğü bilinçli şekilde kullanmıştır.
Atatürk, eğitim konusuna Ulusal Kurtuluş Savaşının ateşi içinde bile büyük önem vermiş, her fırsatta öğretmenlerle toplantılar düzenlemiş, bu toplantılarda gelecek kuşakların yapılacak devrimlere nasıl sahip çıkıp ilerleteceklerinin stratejisi belirlenmiştir. Hedef bellidir. Türk ulusunun birliğini sağlayıp, ortaçağ karanlığından kurtaracak, ülkeyi çağdaş uygarlık seviyesinin ötesine taşıyacak bir eğitim sistemi…
Mustafa Kemal Paşa, çizmelerinde zaferin tozu ile geldiği Bursa’da, 27 Ekim 1922 tarihinde Şark sinemasında öğretmenlere eğitimin hedefini şöyle özetlemektedir: “Çocuklarımıza ve gençlerimize vereceğimiz öğrenimin sınırı ne olursa olsun, onlara temel olarak şunları öğreteceğiz:
1. Ulusuna
2. Türkiye Devletine
3. Türkiye Büyük Millet Meclisine düşman olanlarla mücadele nedenleri ve araçlarıyla donanmamış uluslar için var olma hakkı yoktur.”
Mustafa Kemal Atatürk bu hedefleri 15-21 Temmuz 1921 tarihinde ve 16 Aralık 1921 tarihinde toplanan Maarif Kongrelerinde olgunlaştırmış, 1 Mart 1922 tarihinde Meclisin açış konuşmasında ayrıntılarını açıklamış, zaferden hemen sonra 27 Ekim 1922 tarihinde Bursa’da öğretmenlere anlatmış, 17 Şubat 1923 günü İzmir’de toplanan İzmir İktisat Kongresi katılımcıları ile de paylaşmıştır. Ve nihayet 1 Mart 1924 günü Meclis açılış konuşmasında ayrıntılarını bir kez daha açıkladıktan sonra 3 Mart 1924 günü bu büyük devrimi gerçekleştirmiştir.
Tevhidi Tedrisat Yasasının çıkarılmasından önce ülkede birbiri ile hiç ilgisi olmayan 3 ana eğitim sistemi dışında, hiç bilinmeyen, denetlenmeyen ve adına “eğitim” denen sistemler ile çocuklar “geleceğe” hazırlanıyordu. Yüzyıllar öncesinden gelen medrese sitemi yanında tamamen yabancıların denetiminde olan misyoner okulları ile 1. Meşrutiyet ile birlikte başlayan modern eğitim sistemi rekabet edemiyordu.
O günlerde Osmanlıdan devralınan eğitimin genel durumu içler acısıdır. Cumhuriyetten hemen önce ülkede ilkokuldan üniversiteye kadar öğrenci sayısı nüfusun sadece yüzde üçüdür. Toplam nüfusun sadece yüzde altısı okur-yazardır. Darülfünun’da 185’i kız 2088 öğrenci, bütün ülkede 230’u kız toplam 1241 lise öğrencisi, 543’ü kız, 5905 ortaokul öğrencisi, 783’ü kız 2526 öğretmen okulu öğrencisi, 62954’ü kız, 273107’si erkek toplam 336061 ilkokul öğrencisi vardır. Okulların çoğu misyoner okullarıdır. Tanzimat sonrası misyoner okullarının sayısı artmış, 1914 yılında sadece Amerikan okullarının sayısı 435’dir. Azınlıklar için açıldığı söylenen misyoner okullarında okuyan Türk öğrenci oranı 1920 yılında tüm okullarda okuyan öğrencilerin yüzde 75’idir.
İşte bu hedefsiz, ulusal birliğe hizmet etmeyen ve ortaçağ sistemlerini de barındıran eğitim sistemini kırıp atmanın biricik yolu vardır: Ülkesini, ulusunu ve cumhuriyetini seven, çağdaş uygarlık seviyesinin ötesine geçmeyi hedefleyen, pozitif bilgi ile donanmış genç bir kuşak yaratmak. Bu hedefe ulaşmadan genç cumhuriyeti ayakta tutmanın olanağı yoktur.
İşte bu nedenle, bin yıllar öncesinin karanlık kafalı tek tip insanını hedefleyenler de, misyoner okullarında gençleri emperyalist kültür ile tek tip yetiştirmek isteyenler de Mustafa Kemal Atatürk’ün Tevhidi Tedrisat yasasına “tek tip insan yetiştirmek istiyorlar” söylemleri ile saldırmışlar ve ne yazık ki başarılı da olmuşlardır. Günümüzde öğrenci sayıları yukarıdaki gibi olmasa da “öğrenin” kurumlarındaki denetimsizlik ve çeşitlilik 100 yıl öncesi ile aynıdır.
Bir yanda bu saldırıya direnmeye çalışan, Cumhuriyetin eğitim kurumları, bir yanda ancak varsıl ailelerin çocuklarını gönderebildikleri ve içlerinde ulusal birliği zedeleyici bazı okulların da bulunduğu yerli ya da yabancı misyoner eğitim kurumları, diğer yanda da ortaçağ karanlığına gömülmüş, çocukların tecavüze ve cinsel istismara uğradığı, beyinlerinin iğdiş edildiği denetim dışı karanlık odaklar…
Bu karanlık tabloyu dağıtmanın yolu Cumhuriyet devriminin en temel yasası olan Tevhidi Tedrisat yasasını doğru kavrayarak yeniden yaşama geçirmek, Cumhuriyete sahip çıkacak ve onu sonsuza kadar yaşatacak Atatürk devrimcisi gençler yetiştirmektir.
Türkiye Cumhuriyeti varlığını sürdürebilmesinin başka koşulu yoktur.
Lütfü Kırayoğlu
01.03.2018