Atatürk ve Bursa
Atatürk, ilki 17-29 Ekim 1922 ve sonuncusu 1-3 Şubat 1938 tarihleri arasında olmak üzere, Bursa’ya onyedi gezi yapmıştır. Ayrıca 1995’e değin Gemlik’e bağlı bir belde iken Yalova’nın il yapılmasından sonra ilçe konumuyla bu ile bağlanan Armutlu’ya da 9 ve 11/12 Ağustos 1934 tarihlerinde iki kez gelmiş ve kaplıcalarında iki gün dinlenmiştir.
Atatürk’ün bu gezileri ile, Gemlik’teki Sunğipek ve Bursa’daki Merinos fabrikalarının ad verilmesine ilişkin mektubu, ayrıca 1937’de Bursalı yüksek öğrenim gençliği tarafından Ankara’da düzenlenen “Uludağ gecesi”nde yaptığı (bir bakıma Türk Gençliği’ne vasiyeti niteliğindeki) konuşması, aşağıda tarih sırasıyla sunulmuştur.
Birinci gezi
(17 Ekim – 29 Ekim 1922)
Bursa’nın kurtuluşundan soma (10/11 Eylül 1922) TBMM Başkanı ve Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa, 13 Eylül Çarşamba günü milletvekillerinin bir telgrafıyla Bursa’ya davet edildi. Ayrıca 15 Eylül Cuma günü Belediye önünde yapılan bir mitingle varılan ortak karar gereği TBMM’nin bir toplantısını Bursa’da yapması istendi.
TBMM’nin Ankara dışında toplanması uygun bulunmadıysa da, Mustafa Kemal Paşa Bursa’yı esasen ziyaret etmek için bir fırsatını beklemekteydi. Çağrı üzerine 16 Ekim 1922 günü, yanında Kâzım Karabekir ve Refet (Bele) paşalar olduğu halde Ankara’dan trenle hareket etti. Ertesi günü Karaköy’den hareket ederek İnegöl üzerinden otomobille saat 13.00 sularında, halkın coşkulu gösterileri arasında Bursa’ya geldi. Belediyede kent ileri gelenleriyle tanıştı, daha sonra burada yaptığı ilk konuşmasında şöyle dedi (Atatürk’ün bu ve sonraki konuşmaları, günümüz konuşma diline uyarlanmıştır):
“Sayın Bursa halkının hakkımızda göstermiş olduğu içten gösterilerden olağanüstü duyguluyum. Bugün mutluluğunu duyduğumuz zaferi, ulusumuzun kararlılık ve kutsal inanç gücü ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Ordularının süngüleri kazanmıştır. Üzeıinde başka türlü hiçbir güç, hiçbir baskı yoktur ve olmamıştır. Ulusun ve ordularının yeteneği, bütün ulusal emellerimizi elde edecek derecededir. Ülkenin kaynaklarının genişliği, halkın çalışkanlığı ve yeteneği ve ordularının süngüleri, barış döneminde de her türlü sonuçları elde edecektir. Üç buçuk yıl süren bu savaştan sonra, bilim açısından, milli eğitim açısından ekonomi açısından savaşımlarımzı sürdüreceğiz ve güveniyorum ki bunda da başarılı olacağız. Fabrikacı olacağız, sanatkâr olacağız. Bundan sonra düşüncelerimizi hep buna adayalım.”
Mustafa Kemal bu ilk gezisi sırasında, Lozan’da toplanacak barış görüşmelerinde Türkiye’yi temsil edecek kurulun başkanının kim olacağı üzerinde düşündü, ilgili kişilerle görüş alışverişinde bulundu. Sonunda bu görevi en iyi yürütebilecek kişinin, kısa süre önce Mudanya ateşkes konferansı ndaki başarılı diplomasi yönetimiyle ilgi çeken Batı Cephesi Komutanı İsmet (İnönü) Paşa olduğuna karar verdi (nitekim kısa süre sonra Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Bey istifa edecek ve yerine İsmet Paşa seçilecektir).
22 Ekim günü Bursa’ya gelen United Pres muhabiriyle bir görüşme yaptı ve bu görüşme sırasında bütün uygar dünyaca bilinmesini istediği, Türk Ulusu’nun geleceğine ilişkin düşüncelerini ve barış ilkelerini şöyle açıkladı:
“Amerika, Avrupa ve bütün uygarlık âlemi bilmelidir ki, Türkiye halkı her uygar ve yetenekli ulus gibi, kayıtsız koşulsuz özgür ve bağımsız yaşamaya kesin olarak karar vermiştir. Bu yasal kararı bozmaya yönelik her güç, Türkiye’nin sonsuza değin düşmanı kalır. Bu konuda insanlık ve uygarlık âleminin temiz vicdanı muhakkak Türkiye ile beraberdir. Memleketimizin zulüm görerek uğradığı yıkımı gidermek ve yıllardan beri türlü türlü engellerle baskı altında tutulan ekonomik yaşamımızın yasal gelişimini sağlamak ve bilim ve kültür içinde çalışkan bir yaşama kavuşmak, barış ilkemizdir.”
27 Ekim’de İstanbul’daki İlkokul Öğretmenleri Birliği, Mustafa Kemal Paşa’yı yakından görebilmek ve özlem gidermek isteğinde bulunan öğretmenler için Bursa’ya bir gezi düzenledi. Şirket-i Hayriye’nin (o sıralar Boğaz’da deniz ulaşımını sağlayan özel şirket) 64 baca numaralı vapuruyla Mudanya’ya, buradan da trenle Bursa’ya gelindi. Önce, eski belediye başkanlarından, savaş içinde tutuklanarak Yunanistan’a sürgüne gönderilmiş bulunan Yağcı Cemal Bey’in köşkünde (günümüzde SSK bölge müdürlüğünün bulunduğu yerde idi) kalmakta olan Mustafa Kamal Paşa ile ulusal savaşımın önderleri ziyaret edildi. O akşam, Şark Tiyatrosu’nda (Setbaşı köprüsünün kuzeybatı köşesindeki bina) bir toplantı düzenlendi. Mustafa Kemal Paşa, burada öğretmenlere hitap ederek geleceğe dönük mesajlar verdi. Bunların arasında, Osmanlı saltanat soyunun artık kaldırılacağına ilişkin olan şu bölüm özellikle ilgi çekici idi:
“Açıkça söyleyeyim ki, biz üç buçuk yıl öncesine değin cemaat halinde yaşıyorduk. Bizi istedikleri gibi yönetiyorlardı. Dünya bizi, temsilcimiz ve yöneticimiz olanlara göre tanıyor ve değerlendiriyordu. Üç buçuk yıldır ulus olarak yaşıyoruz. Bunun elle tutulur, gözle görülür tanığı yönetimimizin biçimidir ki, bunu yasalar “Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti” diye adlandırmıştır.
Bütün dünya bir gün bile unutmasın ki. Türkiye devletinin biricik ve gerçek temsilcisi Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Aşağılık çıkarları için, kendi kişiliklerini korumak için ülkenin bağımsızlığını ve ulusun özgürlüğünü düşmana peşkeş çekmekte sakınca görmeyen, bağımsızlığı yok edecek hükümlerle dolu ‘Sevr Anlaşmasını kabulden çekinmeyen sultanların bu davranışlarını Türk Ulusu anık bir daha görmeyecek, ancak tarihte okuyup ibret alacaktır.”
Mustafa Kemal Paşa, konuşmasının bir yerinde de çağdaş bilime ve akılcılığa yönelişin gerekliliği üzerinde durarak şöyle dedi:
“Akla uygun hiçbir nedene dayanmayan birtakım geleneklerin, inanışların komnmasmda direnip duran ulusların ilerlemesi çok güç olur, belki hiç olmaz. İlerlemek yolunda bağları ve koşulları aşamayan uluslar, çağa uygun, akla uygun bir yaşama içinde olamazlar; genel yaşamada görüşü geniş olan ulusların eline düşüp onlara tutsak olmaktan kurtulamazlar.”
Mustafa Kemal Paşa, 28 Ekim günü de Le Pelit Parisien adlı Fransız gazetesinin muhabiriyle bir görüşme yaptı. Bu görüşmede, özellikle iki konuda Batı’ya dönük mesajlar verdi:
“Her şeyden önce şunu bilmek gerekir ki, Türkiye Büftik Millet Meclisi Hükümeti kapitülasyonların kalmasını asla kabul etmeyecektir. Eğer yabancı uymklular, eskiden olduğu gibi, bundan sonra da kapitülasyonlardan yararlanmayı düşünüyorlarsa, aldanıyorlar. Kapitülasyonlar bizim için yoktur ve askı var olmayacaktır. Türkiye’nin bağımsızlığı her alanda ve tümüyle onaylanmak koşuluyla, kapılarımız bütün yabancılara genişçe açık olacaktır.”
“Şurası unutulmamalıdır ki, bu yönetim biçimi (BMM Hükümeti) tam anlamıyla bir ‘bolşevik’ sistemi değildir. Çünkü biz ne bolşevikiz. ne de komünist! Ne biri, ne öteki olabiliriz. Çünkü biz ulussever ve dinimize saygılıyız. Özetle bizim hükümet biçimimiz, tam bir demokrat hükümettir. Ve dilimizde bu hükümet ‘Halk Hükümeti’ diye anılır.”
Mustafa Kemal Paşa, ertesi günü (29 Ekim) Ankara’ya döndü. Hemen ardından Bursa’da verdiği mesaj gerçekleşti, 1 Kasım’da TBMM kürsüsünde yaptığı konuşmada bii” kez daha, “Ulusun saltanat ve egemenlik onum, yalnız ve ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir” dedi ve ertesi günü saltanat kaldırıldı.
Ve son Osmanlı padişahı Mehmet VI Vahidettin, İstanbul’daki ingiliz yüksek komiserine bir yazı ile başvuruda bulunarak “İngiltere devlet-i fahîmesi’ne sığındığını bildirdi ve 17 Kasım’da bir İngiliz savaş gemisiyle ülkesini terk etti.
İkinci gezi
(20-24 Ocak 1923)
Atatürk, birinci gezisinden yaklaşık iki buçuk ay sonra 20-24 Ocak 1923 günleri Bursa’ya ikinci kez geldi. Bu gezisi şuasında, Çekirge caddesindeki Köşk (Atatürk Köşkü Müzesi), Bursa Belediyesi tarafından satın alınarak O’na armağan edildi.
23 Ocak gecesi yine Şark Tiyatrosu’nda düzenlenen bir toplantıda, cumhuriyet rejimine yönelişin ve siyasal parti kurmanın kaçınılmaz zorunluluğu üzerinde durdu. Bu anıda, bir som üzerine, o zamana değin heykel yapmanın günah sayıldığı Müslüman ülke Türkiye’de, uygarlık yolunda ilerleyebilmek için heykel yapmanın önkoşullardan biri olduğuna değindiği şu konuşmayı yaptı:
“Anıtlardan söz eden arkadaşımızın amacı heykel olsa gerektir. Dünyada uygar, ileri ve gelişmiş olmak isteyen herhangi bir ulus, ne olursa olsun heykel yapacak ve heykeltıraş yetiştirecektir. Anıtların şuraya buraya tarihsel anı olarak dikilmesinin dine aykırı olduğunu savlayanlar, şer’îhükümleri yeterince incelememiş ve araştırmamış olanlarda:.. İnsanlar gelişmiş olmak için bazı şeyleri gereksinirler. Bir ulus ki resim yapmaz, bir ulus ki heykel yapmaz, bir ulus ki bilimin gerektirdiği şeyleri yapmaz; itiraf etmeli ki, o ulusun ilerleme yolunda yeri yoktur. Oysa ki bizim ulusumuz gerçek niteliğiyle uygar ve ileri durumda olmaya yaraşıktır ve yaraşır olacaktır.”
Atatürk, ertesi günü, yeni vefat etmiş olan annesi Zübeyde Hanım’ın mezarını ziyaret etmek amacıyla. Mustafakemalpaşa üzerinden kara yoluyla İzmir’e hareket etti.
Üçüncü gezi
(31 Ağustos – 11 Eylül 1924) Atatürk, Başkomutan Meydan Savaşı’nın ikinci yıldönümü olan 30 Ağustos 1924 günü Dumlupınar anıtının açılışı dolayısıyla düzenlenen törene katıldı. Burada bk konuşma yaparak, savaş ve gelecek konusundaki görüşlerini aktardı. Daha sonra gece, yanında eşi Lâtife Hanım, TBMM Başkanı Fethi Bey (Okyar), Kolordu Komutanı Ali Hikmet Paşa (Ayerdem) ve emirsubayı Salih Bey (Bozok) olduğu halde trenle Karaköy’e hareket edildi. Ertesi günü saat 14.30 sularında Bursa’ya varıldı,
Atatürk, Bursa’da bulunduğu on gün boyunca çeşitli çalışmalar yaptı. Son gün (11 Eylül), Bursa’nın kurtuluşunun ikinci yıldönümü törenlerine katıldı ve burada yaptığı savaş ve geleceğe dönük düşüncelerini açıkladığı konuşmasının sonunda şöyle dedi:
“Sayın Bursalılar
Acıların, büyük yıkımların son bulduğuna işaret olan Kurtuluş Bayramı’nda bu güzel beldeyi, bu verimli bölgeyi Türk Cumhuriyeti’nin büyük, uygar merkezlerinden biri durumunu ve şanına getirmek için üstümüze düşen görevin ne denli büyük, ne denli emek ve özveriyi gerektirdiğini de söylemek isterim.
Arkadaşlar.
Nilüfer çayı ve onunla birleşen çeşitli derelerle sulanan ovasıyla, ikibinbeşyüz metre boylu dağının buzlu ve büyüleyici görünümüyle, her türlü ilerlemeye aday olan bu bereketli, bu verimli memleket, kesin olarak yaraşır olduğu uygarlık aşamasına çıkarılmalıdır.
Efendiler,
Bursa tarım memleketidir, sanat memleketidir, ticaret memleketidir, sağlık memleketidir. Bursa sahip olduğu doğal uyum ve güzelliğiyle sevinç ve şenlik memleketidir. Ancak sayın kardeşler, bilelim ve itiraf edelim ki, Bursa bugünkü durumuyla boşa harcanan yüzyılların ve bu yüzyıllarda uğradığımız büyük yıkımların belirtisinden başka bir şey değildir. Bu değerli belde, şu sıra kıvanç ve sevinci gerektirecek biı şey sunmuyor. Onun için yinelemeliyim ki, memleketin beklediği kendine gelme ve uyanma, ve ona göre çaba ve emek derecesi buyruktur.
Bununla birlikte ey özverili ve memleketsever Bursalılar,
Siz, Cumhuriyetin ayrılmaz ilkesi olan uygarlık ve yenileşme yolunda yüksek yapıtlar yaratacaksınız. Böylece Türk Cumhuriyeti’ni her gün daha çok güçlendirecek ve sağlamlaştıracak öğelerin her zaman ileri saflarında bulunacaksınız. Bundan asla kuşku duymuyorum.
Arkadaşlar,
İnkılabımız, Türkiye’nin yüzyıllar için mutluluğunu yüklenmiştir. Bize düşen, onu anlayarak ve değerlendirerek çalışmaktır.”
Atatürk, eşi Lâtife Hanım ve beraberindekiler, törenden sonra Mudanya’ya gittiler ve burada beklemekte olan Hamidiye kruvazörüyle Karadeniz gezisine çıktılar.
Dördüncü gezi
(22 Eylül – 8 Ekim 1925)
Bursa, Atatürk’ün devrimci atılımlar öncesinde halkın nabzını tuttuğu yerler arasında ön sıralardadır. Nitekim, şapka giyilmesine öncülük etmek amacıyla başlattığı yurt gezilerinin sonuncusunu da Bursa’ya yapmıştır (ilk gezi Ağustos 1925’te Kastamonu ve İnebolu’yadır).
22 Eylül’de Bursa’ya gelen Cumhurbaşkanı, Temenyeri’ndeki Hünkâr köşküne konuk oldu. Bu gezi öncesinde, daha O gelmedim Bursa’da halk şapka giymeye, arakıyeciler de şapka yapmaya başlamışlardı.
23 Eylül günü Bursa Türkocağı’nı ziyareti sırasında, kendisine bir “fötr” armağan edilmesi üzerine şöyle konuştu:
“Güzel bir serpuş (başlık) olan şapkadan pek az bir müddette dervişler, mürit ve hocalar da memnun kalacaklardır. Fatin (uyanık, kararlı) re zeki insanlar, gayr-i medeni bir kisve (giysi) altında kıymet-i zatiye ve ilmiyelerini (kişisel ve bilimsel değerlerini) kaybetmektedirler. Binaenaleyh, şerefli mevkilerini muhafaza için medeni kisveye bürünmek lâzımdır.
Başımızda ayrı bir alâmetle kendimizi cihan-ı medeniyetten (uygarlık âleminden) ayrı addetmişiz. Bugün şapkayı giydik. Bundan birçok ecnebiler memnun olmamışlardır. Çünkü onlar başlarındaki şapka ile, bizden fazla birçok imtiyaza (ayrıcalığa) malik, olmuşlardır.”
27 Eylül’de Bursa Belediyesi önünde toplanan kalabalık bir grup, Cumhurbaşkanı’na bağlılık ve şapka konusunda destek vermek amacıyla başlarına çeşitli şapkalar giyerek Hünkâr köşküne çıktı. Dr. Nazifi Şerif (Nabel, sonra belediye başkanı ve milletvekili olacaktır) bir konuşma yaparak, Bursalıların Cumhuriyet’e, Gazi’ye ve inkılaplara bağlılığını dile getirdi.
Onun ardından Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal, köşk bahçesinde toplananlara şöyle seslendi:
“Arkadaşlar!
Bir zamanlar bu ulusun başına fes giydirebilmek için şeyhülislâmlar değiştirildi. Fetvalar çıkarıldı. Övgüye değer ki, bugün ulusumuz, böyle duygusuz, anlamsız, mantıksız araçların hiçbirine ilgi göstermiyor. Bu gibi yol göstermelere gereksinme duymuyor. Bizim yol göstericiliğimiz ise, ulusumuzdan aldığımız esinden başka bir şey değildir ve olamaz. Sayın Bursalılar, içtenlikle ve kesinlikle belirtmek isterim ki, hep birlikte izlediğimiz yol doğrudur. Bu yol bizi mutluluğa ulaştıracaktır.
Arkadaşlar!
İzlediğimiz yol demek, içimizden herhangi bininizin çizdiği çizgi demek değildir. Bütün düşüncelerin bileşkesinin çizdiği büyük ilerleme yolu demektir. Onun için doğrudur, uygundur.
Arkadaşlar!
Memleketimizin her yerinde aynı duygular ortaya çıkmaktadır. Ancak bu duyguların açıktan gösterilmesi, bugün ilk kez Bursa da oluyor. Bunu yapan sizleri ve düzenleme kumlunu tüm içtenliğimle kutlar ve teşekkürler sunarım.”
Atatürk bu gezisi boyunca Bursalılarla yakın ilişkiler kurdu, bu arada 1 Ekim 1925’te İpek-İş fabrikasının temelini attı.
Beşinci gezi
(20 Mayıs – 13 Haziran 1926) Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal, 7 Mayıs 1926 günü başladığı bir uzun yurt gezisinde, 20 Mayıs’ta beşinci kez Bursa’ya geldi. Bursa’da 24 gün süre bu konukluk sırasında, Altıparmak batısındaki “Beylik Bahçe” adıyla anılan alanda ilk stadyumun yapımı için gereken hazırlıklar tamamlanması buyruğunu verdi, bu amaçla 1.000 lira bağışta bulundu. O arada bir yurt turnesine çıkmış bulunan Raşit Rıza tiyatro topluluğunun sahnelediği oyunu izledi ve temsil sonrasında sanatçılara, tiyatronun sanatı Anadolu insanına sevdirmekte özel işlevi olduğunu belirten bir konuşma yaparak şöyle dedi:
“Sizleri çok takdir ederim. Devrimimizde sizin de önemli hizmetleriniz vardır. Şimdiye değin gördüğüm temsiller içinde sizin temsilleriniz gibi düzenli ve sanat değeri yüksek olanını izlememiştim. Sanatınızı meslek kabul ederek kararlı olmanızı, arkadaşlarınızla içten olarak geçinmenizi özellikle salık veririm.
Sizin vatana en büyük hizmetiniz, Anadolu’muzu baştan başa dolaşıp halkımıza sanatm ne olduğunu anlatmanız olacaktır.”
Tarihe “İzmir Suikastı” adıyla geçen girişim, Mustafa Kemal’in Bursa’da bulunduğu sırada yürürlüğe konulmak istendiyse de, bu işle görevlendirilenler gerekli fırsatı bulamadıkları için girişimi ertelemek zorunda kaldılar.
13 Haziran 1926 günü, genç Türkiye Cumhuriyeti’ni dış dünyaya tanıtmak amacıyla düzenlenen “Seyyar Sergi” gemisi Karadeniz, Mudanya iskelesine yanaştı. Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal, burada sergiyi gezdi (Bak. SEYYAR SERGİ). Öğle yemeğinde gemide konuk oldu ve aynı gün Balıkesir’e gitmek üzere deniz yoluyla Bandırma’ya hareket etti.
Altıncı gezi
(15 Temmuz 1927)
İstanbul’da bulunan Gazi Mustafa Kemal, yanında TBMM Başkanı Kâzım Paşa (Özalp), Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü (Araş), Adalet Bakanı Mahmut Esat (Bozkurt), Sağlık Bakanı Dr. Refik (Saydam), Genel Sekreter Tevfik (Bıyıklıoğlu), milletvekilleri Salih (Bozok) ve Kılıç Ali beylerle Başyaver Rasuhi ve Muhafız Birliği Komutanı ismail Hakkı (Tekçe) olduğu halde Ankara gemisiyle Mudanya ya geldi. Buradan Bursa’ya geçti ve kentte bulunan Başbakan İsmet Paşa (İnönü) ile buluştu.
Aynı gün akşamı 20.30’da Cumhurbaşkanı ve beraberindekiler Mudanya’ya hareket ettiler ve orada beklemekte olan Ankara gemisi ile İstanbul’a döndüler. Başbakan İsmet Paşa, bir süre daha Bursa’da kaldı.
Yedinci gezi
(1 – 9 Ekim 1927)
Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal, savaş sonrasında İstinbul’a ilk kez 1 Temmuz 1927 günü gitti. Bu tarihten 1 Ekim’e değin İstanbul’da kalan Cumhurbaşkanı, o gün saat 12.30’da Dolmabahçe Sarayı rıhtımından Ankara adlı motorla, kendisini Mudanya’ya götürmek üzere açıkta bekleyen İzmir vapuruna geçti. İzmir, Hamidiye kruvazörü ile Peyk-i Şevket ve Bahr-i Satvet muhriplerinin eşliğinde Mudanya’ya hareket etti.
Mudanya’dan otomobillerle doğru Bursa’ya geçildi ve Cumhurbaşkanı, dinlenmek üzere Çekirge’deki köşküne çekildi. Bursa’ya yapılan bu sekiz günlük gezi, daha çok dinlence amaçlıydı. Ancak yine de çeşitli kurumlar ziyaret edildi, görüşmeler yapıldı.
Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal, 9 Ekim günü otomobille Karaköy’e gitti ve orada hazır bulundurulan özel vagonuyla Ankara’ya döndü.
Sekizinci Gezi
(27 Ağustos 1928)
Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal, yazı
devrimi hazırlıkları sırasında çeşitli geziler yapmış, yöneticiler ve yurttaşlarla ilişkiler kurarak görüş alışverişinde bulunmuştu. Bu arada 26 Ağustos 1928 gecesi, yanında, konuyu tartıştığı siyaset ve bilim adamları olduğu halde Ertuğrul yatıyla Marmara’ya açıldı. Yat, yarım yolla Mudanya’ya doğru yöneldi. 27 Ağustos sabaha karşı 02.30 sularında, Ertuğrul yatının telsizi aracılığıyla Radyo’dan Türk Ulusu’na yayımlanmak üzere bir mesaj geçildi. Mustafa Kemal bu mesajında, yazı devrimi hazırlıklarına karşı direnme eğiliminde olanlara değinerek şöyle demekteydi:
“Hiç kimse merak etmesin. Türk Milleti yaptığını şuurla (bilinçle) ve bunca hin senelerin hayatında açtığı devasız (umarsız) yaralan acilen (ivedilikle) tedavi etmek ıstırabı ile, hakikat denilen cevheri bulmuş olduğuna kaani olarak uzun adımlarla rehâ (kurtuluş) aramaya karar vermiştir. Bunun önüne set çekmek isteyeceklerin akıbeti, Türk’ün kuvvetli ayakları altında ezilmektir. Eğer bu millet bu hususta herhangi bir müşkilâta (zorluğa) tesadüf ederse, ben ve arkadaşlarım, tereddütsüz, bu kuvvetli ayakların pençeleri önünde nâçiz (değersiz, önemsiz) bir millet fedaisi olunız. ”
Yatta çalışmalar sabaha değin sürdü. Ertuğrul, saat 05.00’te Mudanya açığında demirledi. Cumhurbaşkanı ve beraberindekiler 11.00’e değin dinlendiler. Bursa Valisi Fatin Bey’le (Güvendiren) Tümen Komutanı Cahit Paşa, yata çıkarak konuklara hoş geldiniz dediler. Daha sonra saat 12.00 sularında Cumhurbaşkanı, Başbakan İsmet Paşa (inönü) ile İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’yi da yanına alarak Bursa’ya hareket etti.
Saat 13.00’te Bursa hükümet konağında bir kısım bürokrat, işadamları ve halktan kişilerle bir sınama toplantısı yapan Cumhurbaşkanı, gösterilen ilgiden memnun oldu ve şöyle konuştu:
“Az zaman içinde, kitaplar henüz elinize geçmeden yeni harfleri mükemmelen öğrenmişsiniz, tebrik ederim. Bu ziyaretten ve Bursa halkını pek az bir zaman içinde yeni harflerimizi öğrenmiş görmekten pek memnun ve mütehassısım. Bu mesele işte bundan ibarettir. Şimdi bildiklerinizi herkese öğretiniz.”
Çalışmaların ardından Çekirge yolundaki köşkte öğle yemeği yenildi ve saat 14.30’da Mudanya’ya dönüldü. Burada halk, Cumhurbaşkanı’nı üzerinde yeni harflerle “Mudanyalılar, Büyük Gazilerinden şömendifer (demiryolu) hattının Karaköy’e kadar temdidini (uzatılmasını) arz ve istirham ederler”yazılı bir pankartla karşıladılar.
Cumhurbaşkanı, emirsubayına “A’of ediniz” talimatını verdi, bir süre yurttaşlarla konuştu. Sonra, İstanbul’a dönmek üzere saat 16.00’da Ertuğrul yatına geçti.
Dokuzuncu gezi
(21 – 22 Ağustos 1929)
İstanbul’da bulunan Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal, 21 Ağustos 1929 sabahı saat 09.00’da Ertuğrul yatıyla Yalova’ya geldi. Bir süre Yalova’da incelemelerde bulundu, saat 14.00’te otomobille Orhangazi’ye hareket etti. Burada da kısa süre halkla görüşen ve dinlenen Cumhurbaşkanı ve beraberindekiler Bursa’ya gittiler.
Geceyi Çekirge yolundaki köşkünde geçiren Gazi Mustafa Kemal, ertesi günü Işıklar Askeri Lisesi’ni ziyaret etti, Silâhlı Kuvvetler tarafından yürütülen Bursa manevralarını izledi. Daha sonra Mudanya’ya geçti ve Yalova”dan buraya gelmiş bulunan Ertuğrul yatı ile saat 17.30’da İstanbul’a hareket etti.
Onuncu gezi
(4 -5 Ocak 1931)
23 Aralık 1930 günü Menemen’de laik düzene başkaldırma girişiminde bulunan bir grup yobaz, kendilerine engel olmak isteyen Öğretmen Yedeksubay Mustafa Fehmi Kubilay’la Hasan ve Şevki adlı iki bekçiyi şehit etmişlerdi. Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal, Trakya’yı kapsayan yurt gezisini keserek İstanbul’a dönmüş ve olaya şiddetle tepki göstermişti.
27 Aralık’ta yapılan bir toplantının ardından Ordu’ya bir başsağlığı mesajı yayımlayan Gazi Mustafa Kemal, olayın ardından Bursa’ya giderek yurttaşlarla konuşmaya ve bazı gelişmeleri yerinde incelemeye karar verdi.
3 Ocak 1931 günü ilgilileri Dolmabahçe’de toplayarak, Menemen olayının son bir değerlendirmesini yaptı. Sonra Bursa’ya gitmek üzere Ege vapuruna geçti. Ertesi günü (4 Ocak), Mudanya’da Bursa Valisi Fatin (Güvendiren), Belediye Başkanı Nezih Şerif (Nabel) ve Tümen Komutanı Cemil Cahit Paşa (Toydemir) tarafından kar-
şılandı. Birlikte saat 11.00 sularında Bur-sa’ya varıldı.
O gün ve ertesi günü (5 Ocak), Cumhuriyet Halk Partisi merkeziyle Bursa Türkocağı’nda partililer ve yurttaşlarla Menemen olayı üzerine görüş alışverişinde bulundu. Türkocağı’nda gerçekleştirilen söyleşi yaklaşık iki buçuk saat sürdü, Cumhurbaşkanı Türkocaklarının amaçları ve yüklenmeleri gereken işlev konusunda açıklamalarda bulundu.
Daha sonra Tümen Komutanlığı’nı ve Orduevi’ni ziyaret eden Gazi Mustafa Kemal, saat 17.00 sularında Mudanya’dan Ege vapuruyla hareket ederek Derince’ye, oradan da Ankara’ya gitti.
Onbirinci gezi
(7 Ağustos 1931)
Bir süredir Yalova’da bulunan Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal, 7 Ağustos 1931 sabahı bazı arkadaşlanyla birlikte Bursa’ya geldi. Öğle yemeğinden sonra Uludağ’a çıkarak, burada yapımı tamamlanan oteli gezdi.
Akşam 19.00’a değin Uludağ’da kalan Cumhurbaşkanı, Hakkın Sesi gazetesince düzenlenen Uludağ gezisine katılan Bursalılarla sohbet etti. Sonra doğruca Mudanya’ya geçti ve buradan da istanbul’a gitti.
Onikinci gezi
(17 – 19 Ocak 1933)
Menemen’de Kubilay’ın şehit edilmesinden bir yıl sonra, 1932 sonlarında, Ezan’ın Türkçe okunması ve Kamet’in Türkçe verilmesi uygulamasına; hatta namaz surelerinin Türkçe okunması denemelerine başlanmıştı.
Ancak 18 Aralık 1932 günü, Bursa’da bir camide, Türkçe ibadete karşı bir küçük gösteri yapıldı. Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal bu olayın üzerine gitmeye karar verdi, bir yurt gezisinin devamı olarak 17 Ocak 1933 günü Derince’den Gülcemal vapuruyla Mudanya’ya ve oradan da saat 18.30 sularında Bursa’ya geldi. Ertesi günü bazı geziler yaptı, bu arada Vali Fatin Bey’le (Güvendiren) birlikte Gemlik’e giderek üreticilerin sorunlarını dinledi.
19 Ocak’ta ilkin Çelik Palas inşaatını denetledi, sonra Bursa’da henüz etkinliklerini sürdürmekte olan kimi tarikat önderleri ve hocalarla bir toplantı yaptı. Bu toplantıda, kendine özgü biçemiyle Türkçe ibadetin kaçınılmaz biçimde uygulanacağını anlattı.
Daha sonra Gemlik’e geçti, orada beklemekte olan Gülcemal vapuruyla Bandırma’ya gitti. Yurt gezisini sürdürerek 31 Ocak 1933 günü İzmir’e vardı.
Onüçüncü gezi
(5 – 7 Şubat 1933)
1 Şubatta Bursa’da bir garip olay meydana geldi. Ulucami’de öğle namazı sırasında Ezan’ın Türkçe okunmasına karşı çıkan bir grup, önce Evkaf müdürlüğünü, ardından Vilâyeti basmaya kalkıştı. Olaya ilk müdahaleyi Belediye Başkanı Muhittin Bey (Dinçsoy) yaptı, Heykelönü’nde toplanan kalabalığı dağıttı. Ancak polis ve yargı, bu konuda yeterli etkinliği gösteremedi, yakalanan sanıklar mahkemece serbest bırakıldılar.
Olay Mustafa Kemal’e 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordonboyu’ndaki yemek sırasında haber verildi. Bu konuda çok duyarlı olan Cumhurbaşkanı, Ali Hikmet Paşa’nın (Ayerdem) konuyla ilgili ilk bilgiyi vermesinin ardından, çatalını bıçağını bıraktı ve, “Yemek bitti, şimdi hareket” diyerek ayağa fırladı.
4 Şubat sabaha karşı 03.30’da trenle Afyon’a hareket edildi. Antalya bölgesinde bir geziden dönmekte olan Başbakan İsmet Faşa’ya da (İnönü) durum duyuruldu ve Afyon’da buluşma istemi iletildi. Eskişehir’e değin konu üzerinde görüş alışverişinde bulunuldu. İsmet Paşa Ankara’ya döndü, Mustafa Kemal Bilecik’e devam etti. 5 Şubat sabahı saat 05.00’te, Bilecik’ten otomobille Bursa’ya hareket edildi.
6 Şubatta da İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Adalet Bakanı Yusuf Kemal (Tengirşenk) ve Emniyet Genel Müdürü Tevfik Hadi beyler Bursa’ya geldiler. Cumhurbaşkanı ilk elden bilgilerle durumu yeniden değerlendirdi ve Anadolu Ajansı aracılığıyla şöyle bir açıklama yaptı:
“Bursa’ya geldim. Hadise hakkında alâkadarlardan bilgi aldım. Hadise haddizatında fazla ehemmiyeti hâiz değildir. Herhalde, mürteciler cumhuriyet adliyesinin pençesinden kurtulamayacaklardır. Hadiseye dikkatimizi bilhassa çevirmemizin sebebi, dini siyaset ve herhangi bir tahrike vesile etmeye asla müsaade etmeyeceğimizin bir daha anlaşılmasıdır. Meselenin mâhiyeti esasen din değil ‘dil’dir. Kat’i olarak bilinmelidir ki, Türk Milletinin milli dili ve milli benliği, bütün hayatında hakim ve esas kalacaktır.”
O gece (6 Şubat 1933, Çarşamba), Çekirge yolundaki Köşk’te onüç ondört kişinin katıldığı bir yemek vardır. Cumhurbaşkanı, gerçi olayın üzerine gitmiş, aksaklıkları gidermiştir. Üstelik pek fazla büyütülecek bir durum da yoktur (nitekim bu olaya katıldıkları gerekçesiyle Çankırı ağır ceza mahkemesinde çeşitli hapis cezalarına çarptırılacak olanlar, ertesi yıl Cumhuriyet bayramı dolayısıyla çıkartılan bir af yasası ile salıverileceklerdir).
Ne var ki, bu tür olayları bir genel ders için fırsat bilen Gazi Mustafa Kemal, o gece sofrasında ağırladığı kişiler aracılığıyla bir devrimci mesaj daha verecektir.
Sonrası şöyle gelişir:
Yemekte, 1 Şubat’ta Ulucami’de meydana gelen olaydan söz edilir. Sofrada bulunanlardan biri (gazeteci Rıza Ruşen Yücer), ağır havayı dağıtmak amacıyla, “Efendim, Bursa gençliği bu hadiseyi hemen bastıracaktı. Fakat zabıtaya ve adliyeye olan güveninden ötürü… “diye söze başlayacak olur.
Mustafa Kemal fırsatını bulmuştur, sözünü keser gazetecinin, “Bursa gençliği ne demek?.. Memlekette parça parça ve yer yer gençlik yoktur. Sadece ve sadece toplu olarak Türk Gençliği vardır!., “diye haykırır ve şaşkın kalakalan gazeteciye, “Öyle ise yaz” diyerek şunları yazdırır:
“Türk genci inkılapların ve rejimin sahip ve bekçisidir. Bunların lüzumuna; doğruluğuna herkesten çok inanmıştır; rejimi ve inkılapları benimsemiştir. Bunları zayıf düşürecek en küçük veya en büfiık bil kıpırtı ve bir hareket duydu mu, bu memleketin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adliyesi vardır… demeyecektir. Hemen müdahale edecektir. Elle, taşla, sopa ve silâhla, nesi varsa onunla, kendi eserini konıyacaktır.
Polis gelecektir, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, ‘Polis henüz inkılap ve cumhuriyetin polisi değildir’ diye düşünecek, fakat asla yalvarmayacaktır. Mahkeme, onu mahkûm edecektir. Genç, ‘Demek adliyeyi de ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lâzım’ diyecektir.
Onu hapse atacaklar, Kanun yolunda itirazlarını yapmakla beraber, bana, İsmet Paşa’ya, Meclis’e telgraflar yağdırıp haksız (haklı) ve suçsuz olduğu için tahliyesine çalışılmasını, kaymlmasını istemeyecek. Diyecek ki, ‘Ben inanç ve kanaatimin icabını yaptım. Müdahale ve hareketimde haklıyım. Eğer buraya haksız gelmişsem, bu haksızlığı meydana getiren sebep ve âmilleri düzeltmek de benim vazifemdir.
İşte benim anladığım Türk genci ve Türk Gençliği…”
Somaki yıllarda üzerinde tartışmalar açılan ve “Bursa Nutku” diye anılan bu konuşma, Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal’in rejimi ve devrimleri komma kararlılığını dile getirdiği bir uyarı niteliğindedir. Kuşkusuz “nutuk (söylev)” değil, O’nun zaman zaman yaptığı gibi, sofrada bulunanlar aracılığıyla verdiği bir mesajdır. Herhalde öyle algılanması gerekir.
Ondördüncü gezi
(4 Mayıs 1934)
2 Mayıs’tan itibaren Yalova’da dinlenmekte olan Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal, 4 Mayıs’ta Başbakan İsmet Paşa (inönü) ile birlikte Orhangazi ve Gemlik’e uğradıktan ve bu iki ilçede kısa süre yurttaşlarla söyleşide bulunduktan sonra Bursa’ya gittiler.
Burada da bir süre dinlenerek ilgililerle görüştükten sonra saat 16.00’da otomobille Yalova’ya dönmek üzere hareket ettiler.
Armutlu gezisi
(9- 11 Ağustos 1934)
Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal, olasılıkla 30 veya 31 Temmuz 1934 günü, Ertuğrul yatıyla Marmara’da yaptığı bir gezi sırasında Armut lu’nun İskele mahallesinde karaya çıkarak çevreyi dolaşmış ve Bursa Valisi Fazlı Bey’e (Güleç) birkaç gün sonra Armutlu kaplıcalarında konuk olmak istediğini söylemişti.
Nitekim 9 Ağustos’ta Armutlu’ya gelen Cumhurbaşkanı, 11 Ağustos’a değin kaplıca otelinde kaldı. Daha sonra Ertuğrul yatıyla Yalova’ya döndü.
Onbeşinci gezi
(15- 17 Temmuz 1935)
Atatürk, dinlence amacıyla bulunduğu Yalova’dan 15 Temmuz’da Ekonomi Bakanı Celal Bayar, Orgeneral Fahrettin Altay ve Âfet İnan olduğu halele iki günlük bir Bursa gezisi için ayrıldı. Önce Orhangazi’de yurttaşlarla görüştü. Oradan İznik gölü kuzey kıyısı yoluyla İznik’e geçti. Burada, Afet İnan, İznik’in tarihi surlarını görmek için izin istedi. Atatürk ona, Hay hay gidebilirsiniz. Fakat unutmamalı ki asıl İznik 7 göremeyeceksiniz. Çünkü o toprağın altında” dedi.
Daha sonra, İznik’e gelen Bursa Valisi Fazlı Güleç ve öteki ilgililerle birlikte, Yenişehir üzerinden Bursa’ya hareket edildi.
Atatürk, Bursa’da kaldığı iki buçuk gün boyunca çeşitli yerlerde incelemelerde bulundu, Uludağ’a bir gezi yaptı. 17 Temmuz saat 16.00 dolaylarında otomobille Mudanya’ya geçti, oradan Ertuğrul yatı ile İstanbul’a gitti.
Merinos ve Sunğipek fabrikalarına ad verilişi
(26 Kasım 1935)
Atatürk, birinci plan döneminin önemli yatırımları arasında yer alan Bursa Merinos ve Gemlik Sunğipek fabrikalarının adlarını bizzat vermiştir. Bu konuda Ekonomi Bakanı Celal Bayar’a el yazısıyla yazdığı mektup ve açıklamalarının fotoğrafı yukarıdadır. Mektubun aslı ve büyütülmüş bir örneği, Umurbey’deki Celal Bayar Müzesi’nde sergilenmektedir.
Her ne denli çağdönemde, dilcilerimiz bu yaklaşımı terketmişlerse de, mektup, Atatürk’ün Türkçede özleşme konusunda son derece duyarlı ve kararlı oluşunu göstermesi bakımından önem taşımaktadır.
Mektubun yazılışından iki gün sonra, 28 Kasım 1935’te, Başbakan İsmet İnönü ile Ekonomi Bakanı Celal Bayar, bu iki fabrikanın temelini beraberce attılar.
Atatürk de, son Bursa gezisi sırasında (1 – 3 Şubat 1938), Sunğipek ve Merinos’un açılışını yapacaktır.
Onaltıncı gezi
(6 – 8 Haziran 1936)
Atatürk, mânevi kızı pilot Sabiha Gökçen’in Bursa’ya yapacağı uçuş sonrasında onu karşılamak ve öylelikle gençleri ve özellikle kadınları havacılığa özendirmek amacıyla 6 Haziran 1936 günü 15.30’da İstanbul’dan Kalamış vapuruyla hareket etti. Saat 18.30’da Mudanya’ya oradan da otomobille 19.30’da Bursa’ya geldi.
Sabiha Gökçen, ertesi günü (7 Haziran) saat 16.20’de çift kanatlı uçağıyla Yeşilköy’den havalandı ve 17.00’de Bursa Ha-vaalanı’na indi.
Vali Şefik Soyer, Belediye Başkanı Cemil Öz, kolordu ve tümen komutanları, Belediye ve Türkkuşu temsilcileri ile öğrenci ve gençlerden oluşan kalabalık bir karşılama kumlu Atıcılar’da hazır beklemekteydi. Atatürk, karşılamaya gelenlerin başında yer almıştı. Sabiha Gökçen uçaktan inince, Türkkuşu’ndan Neyir adlı genç kız bir buket çiçek sundu. Atatürk de mânevi kızını “Hoş geldin” diyerek kutladı ve Bursa üzerinde havadan bir tur atmasını istedi.
Bunun üzerine yeniden havalanan Sabiha Gökçen, doğduğu ve oniki yaşına değin yaşadığı Bursa’nın üzerinde bir gösteri uçuşu yaptı. Yeniden alana indikten sonra, Atatürk ve kent yöneticileriyle birlikte otomobille Bursa’ya gidildi.
Çekirge yolundaki köşkünde dinlenmeye çekilen Atatürk, ertesi günü akşam saatlerinde Mudanya’dan İstanbul’a döndü, oradan da Ankara’ya gitti.
Atatürk’ün Bursalı gençlere söylevi (26 Mart 1937)
Bursalı yüksek öğrenim gençliği 26 Mart 1937’de Ankara Halkevi’nde “Uludağ Gecesi” adıyla bir toplantı düzenlemiş ve bu toplantıya Atatürk’le, dönemin Ekonomi Bakanı Celal Bayar’ı da davet etmişlerdi.
Atatürk, yanında Bayar ve Âfet İnan olduğu halde gecenin ilerlemiş saatinde Uludağ Gecesi’ne geldi. Celal Bayar, Atatürk’e, Bursalı gençlerin O’nu yorulmadan izleme kararında olduklarını vurgulayan birkaç söz söyledi.
Bunun üzerine Atatürk, bir bakıma vasiyeti niteliğinde olan şu konuşmayı yaptı Bursalı gençlerin Uludağ Gecesi’nde:
“Arkadaşlar!
Bu gece buradaki toplantınızı ve benim hakkımdaki derin duygularınızı Celal Bayar çok güzel ve canlı bir ifade ile bana bildirdi. Bu meyanda dedi ki: Siz genç arkadaşlar, yorulmadan beni takibe aht etmişsiniz.
İşte ben bilhassa bu sözden çok duygulandım.
Yorulmadan beni takip edeceğinizi söylüyorsunuz. Fakat arkadaşlar, yonılmadan ne demek? Yorulmamak olur mu? Elbette yonılacaksmız. Benim sizden istediğim şey yorulmamak değil, yorulduğumuz zaman dahi durmadan yürümek, yorulduğunuz dakikada da dinlenmeden beni takip etmektir. Yorgunluk her insan, her mahlûk için tabii bir halettir (durumdur). Fakat insanda yorgunluğunu yenecek mânevi bir güç vardır ki, işte bu kuvvet yorulanları dinlendirmeden yürütür.
Sizler, yani yeni Türkiye’nin genç evlâtları, yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz. Ben bu akşam buraya, yalnız bunu size anlatmak için gelmiş bulunuyorum. Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler asla ve asla yorulmazlar. Türk gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize, durmadan, yonılmadan yürüyecektir. Biz de bunu gömıekle bahtiyar olacağız.
Şimdi çocuklar eğleniniz.”
Onyedinci (son) gezi
(1 – 3 Şubat 1938)
Atatürk, 22 Ocak 1938’de, proje ve yapım aşamasında yakın ilgi duyduğu Yalova termal oteline gelmişti. Ne var ki, bu gezisi sırasında ciddi biçimde rahatsızlanmış ve yapılan sağlık kontrollerinde siroz hastalığına yakalandığı belirlenmişti.
Ancak Gemlik’teki Sunğipek ve Bursa’daki Merinos fabrikalarının açılış törenlerinin yapılacağı günler önceden saptanmış ve duyurulmuştu. Atatürk, hastalığının pek de izin vermemesine karşın, yapılmasında özel katkıları olan ve adlarını bizzat kendisinin koymuş olduğu bu iki fabrikanın onur gününde bulunmayı kendisi için bir zorunluluk saymaktaydı.
Cumhurbaşkanı, 1 Şubat 1938 sabahı, beraberinde Başbakan Celal Bayar (İnönü’nün yerine 1937 yılında başbakan olmuştu), İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Bayındirlik Bakanı Ali Çetinkaya, Ekonomi Bakanı Şakir Kesebil”, Orgeneral Fahrettin Altay ve sınıf arkadaşı Emekli General Ali Fuat Cebesoy olduğu halde, Yalova’dan hareket etti. Önce Orhangazi’ye uğrayarak, burada halkla kısa bir görüşme yaptı.
Daha sonra Gemlik’e hareket edildi. Saat 14.50’de ilçe girişinde toplanan halk tarafından karşılanan Atatürk ve yanındakiler, eski tersanenin bulunduğu yerde yapılmış olan Sunğipek fabrikasına geçtiler.
Atatürk, önce fabrikanın açılışını yaptı, ardından çalışmasına ilişkin bilgi aldı, üretimin çeşitli aşamalarını izledi. Daha sonra onur defterine şunları yazdı:
“1.2.1938
Sümerbank Sunğipek fabrikasının ziyaretinden duyduğum bahtiyarlık büyüktür. Bu değerli kurumun millet için kutlu olmasını dilerim.
K. ATATÜRK”
Sunğipek’in açılışından sonra Bursa’ya hareket edildi. Saat 16.00’yı geçe Atatürk ve beraberindekiler Cumhuriyet alanına geldiler. Alanı hıncahınç dolduran Bursalıların coşkun gösterileriyle karşılandılar.
Halk, Atatürk’ü yakından görebilmek için çırpınıyordu. Bu durum karşısında Cumhurbaşkanı Tayyare Sineması (Tayyare Kültür Merkezi) önünde otomobilinden indi ve bir süre halkın arasında yürüdü. Ulucami önünde yeniden otomobiline binerek doğruca Çekirge yolundaki köşküne gitti, dinlenmeye çekildi.
Gece, düzenlenen bir fener alayı, Çakırhamam-Altıparmak yoluyla Köşk önüne geldi. Burada coşkun gösteriler yapıldı. Atatürk, balkona çıkarak fener alayını selâmladı, şarkılar söylenmesini istedi.
Ertesi günü (2 Şubat) saat 16.00’da Atatürk ve beraberindekiler Merinos fabrikasına geldiler. Konferans salonuna geçildi. Kısa bir dinlenmeden sonra Bursa Belediye Başkanı Neşet Kiper, Bursa’nın ve Bursalıların Atatürk’e ve devrimlere bağlılığını belirten bir konuşma yaptı. Ardından Başbakan Celal Bayar, Merinos fabrikasının Bursa’ya sağlayacağı yararları ve uygulamaya konulmuş bulunan “Birinci Beş Yıllık Plan”ın önemini vurgulayan bir söylev verdi.
Sonra birlikte fabrikanın ana giriş kapısına gidildi. Sümerbank Genel Müdürü Nurullah Esat Sümer, Atatürk’e, pamuk bir yastık üzerinde, fabrikanın sap kısmına Sümerbank’ın “SB” harfleri biçimi verilmiş olan anahtarını sundu. Atatürk, anahtarı kilide soktu ve çevirdi.
Fabrika çalışmaya başladı.
Gezi ve incelemelerin ardından Atatürk, fabrikanın onur defterine şunları yazdı:
‘Sümerbank Merinos fabrikası, çok kıymetli bir eser olarak milli sevinci artıracaktır. Bu eser yurdun, hususiyle Bursa bölgesinin endüstri inkişafına (gelişimine) ve büyük milli ihtiyacın giderilmesine yardım edecektir. Eserin başarılmasından Ekonomi Bakanlığını tebrik ederim. Sümerbank direktörlüğüne teşekkür ve fabrikayı, gördüğüm gibi yüksek bilgi ve tam düzenli idarede direktöıiine başarılar temenni ederim.
K. ATATÜRK”
O gece Bursa belediyesi salonunda, Cumhurbaşkanı onuruna bir balo düzenlenmişti. Atatürk, rahatsızlığının artmış olmasına karşın 22.30 sularında baloya katıldı (bu, O’nun son balosu olacaktır).
İlkin Belediye Başkanı Neşet Kiper, Atatürk’ün, Çekirge yolundaki köşküyle Çelik Palas’taki hisselerini Bursa belediyesine devrettiğine ilişkin bağış mektubunu okudu {Bak. ATATÜRK KÖŞKÜ MÜZESİ, ÇELİK PALAS). Daha sonra Av. Hulusi Köymen, bir hoş geldiniz konuşması yaptı.
Atatürk, belediye başkanıyla Av. Köymen’in içten konuşmalarına şöyle yanıt verdi:
“Değerli hatip arkadaşlarımızın sözleri, benim üzerimde çok büyük hassasiyet uyandırdı. Bunun derecesini ifade etmek bence mümkün değildir.
Fakat Bursa ‘yi ve Bursalıları seven ilk Türk ben değilim. Tarihte ve cihanda en büyük imparatorluk kurmuş olan Türkler de, evvela dikkat nazarlarını Bursa ‘ya, bu değerli şehre çevirmişlerdir. Onun için değerini anlamış ve ifade etmişsem çok bahtiyarım.
Bursa, inkılap hayatımızda nice müşkül anlar geçirmiştir. Eakat Bursalılar, yetenek ve güçleriyle bu zor zamanları kolaylıkla atlatmışlar, biz de kendilerine kavuşmak bahtiyarlığına nail olduk. Bugün o bahtiyarlığın safhalarından birini idrak etmekle mutlu olduğumu ifade edebilirim.”
Atatürk, bu son balosunda âdeta ölüme meydan okurcasına canlı ve umursamaz bir tutum sergiledi. Dans etti, bir ara
orkestradan “San zeybek” çalınmasını istedi ve dizlerini yere vura vura coşkuyla zeybek oynadı. Yazar Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu, onun bu son balosunu duygulu bir anlatımla aktarmıştır..
Gece köşkünde kalan Atatürk, ertesi gün (3 Şubat 1938) öğleden sonra saat 15.00’te İstanbul’a gitmek üzere otomobille Mudanya’ya hareket etti. O gece Ege vapurunda, saat 23.00 sularında hastalandı. Kamarasına çekildi, sınıf arkadaşı Ali Fuat Cebesoy’u yanına çağırdı, onun elini tutarak, belki de yaşamı boyunca ilk kez umutsuzluk içinde şöyle konuştu:
”Yattıkta uzun zaman kalacak olursam çok sıkılacağım, ancak sizin gibi arkadaşlığımız mektep hayalından başlayan eski dostlarımla oyalanabileceğim. Beni yalnız bırakmayınız Fuat Paşa… ”
Atatürk, bu son Bursa gezisinin ardından bir süre dinlendi. Ama tükenmez bir enerjiyle yüklüydü O.
19 Mayıs l938 günü bayram törenlerine katıldı, ardından yeni gezilere çıktı. Ne var ki, “O’nun nâçiz vücudu”, artık bu baş döndürücü eylem temposuna uyum sağlayamıyordu.
5 Eylül’de vasiyetini yazdı…
26-27 Eylül gecesi hafif komaya girdi, bunu atlatabildi…
17 Ekim’de ilk ciddi komaya girdi, 19 Ekim’de açılabildi…
8 Kasım’da ikinci ağır komaya girdi, yalnızca bir kez ayıldı bu derin koma hâlinden, “Saat kaç?” diye sordu…
Takvim yaprakları 10 Kasım 1938’i gösteriyordu…