HaberlerManşet

Lütfü Kırayoğlu’nun Kaleminden ; Yok Edilen Bir Cumhuriyet Eseri: MERİNOS…

   Yok Edilen Bir Cumhuriyet Eseri:  

        MERİNOS…

Lütfü Kırayoğlu (Elk. Müh)

GİRİŞ:

Ulusal Kurtuluş Savaşından zaferle çıkan Türk ulusu, yanmış yıkılmış, ancak umut dolu bir ülke ile karşılaştı. 11 yıl boyunca savaşan ülke, bütün ekonomik kaynaklarını tüketmekle kalmamış, insan kaynağı açısından da son derece yoksullaşmıştı. Bırakın iyi yetişmiş elemanı okur-yazar sayısı bile yok denecek kadar azdı.

Lozan barış görüşmeleri zaferle sonuçlanmış, ancak Lord Curzon’un apaçık ifade ettiği gibi emperyalist ülkeler Türkiye’nin diz çökeceği günü bekleyecekti.

Lozan görüşmeleri sırasında en çetin tartışmaların ekonomik bağımsızlık ve kapitülasyonlar konusunda olduğu görülmüş Türkiye’nin muzaffer devrimcileri işgalcilerin denize döküldüğü İzmir’de, kurtuluştan 160 gün sonra İzmir İktisat Kongresini toplayarak ekonomiye bir yön verme çabasına girişmişlerdir.

Birinci Paylaşım Savaşı sonucu krizini çözemeyen Dünya emperyalist sistemi, yeni bir krize doğru koşar adım giderken Türkiye Cumhuriyeti 10. yılında yepyeni bir kalkınma modeline geçti. Onuncu Yıl Marşımızda da ifadesini bulan, “Bütüncül Kalkınma Modeli” de dediğimiz bu yöntemle hayatın her alanında, bütün yurttaşlarını gelişip kalkındıran bir sanayileşme yoluna girildi.

Sümerbank deneyimi, Türkiye’ye özgü kalkınma modelinin esaslı bir örneği idi. Başlangıçta pek çok sanayi tesisimiz de Sümerbank çatısı altındaydı ve aynı kurumun bankacılık desteğini arkasına aldı. Bu çaba sırasında Ulusal Kurtuluş Savaşımızdaki büyük dostumuz Sovyetler Birliğinin desteğini de anmak gerekiyor.

12 Eylül faşist darbesi sonrası dayatılan özelleştirme politikaları ile genç Cumhuriyetimizin dişi ve tırnağı ile kazandığı bu tesisler özelleştirme bir yana bir model olarak yok edilmiş, en yetkili ağızların ifadesi ile “tarihten kazınmıştır”.

Merinos Fabrikası da Sümerbank çatısı altında tekstil geleneğine sahip Bursa kentimizde kurulmuş stratejik bir tesisti. 2 Şubat 1938 tarihinde bizzat Mustafa Kemal Atatürk tarafından açılışı yapılan bu tesis ne yazık ki bu gün yok edilmiş durumda. Büyük özveri ile kurulan bu tesisin 79. kuruluş yıldönümünde Merinos özelinde Sümerbank’ları ve bu kalkınma modelini ele aldığımız bu broşür, denenmiş ve başarılı bir kalkınma modelinden günümüzde nasıl yararlanılacağı Türkiye’nin önünde duran en önemli konulardan biridir.  

MERİNOS NEDİR? NE DEĞİLDİR ?

Merinos nedir ?

Bir koyun cinsi mi ?

Bursa’da bir semtin adı mı ?

Bir kavşak mı ?

Bir marka mı ?

Bir spor kulübü mü ?

Belki hiçbiri. Belki hepsi. Hepsi de değil. Hepsinin toplamından fazla ve başka bir şey.

Merinos bir sembol. Genç Cumhuriyetimizin bir sembolü

Türkiye’nin adı konulmamış ama hep var olan üniversitesinin, Sümerbank Üniversitesinin Bursa’da kurulu fakültesi

Bir zamanların deyimiyle Balkanların ve Ortadoğu’nun en büyük fabrikası

Bulunduğu şehre hayat veren, okul açan, kreş kuran, doktor getiren, spor kulübü, tiyatro, sinema, park, yeşil alan, itfaiye teşkilatı, spor sahası açan, çalışanına vazife evi , ev ve arsa sağlayan, en önemlisi binlerce aileye ekmek kapısı olan ve bulunduğu kenteilk elektrik santralını kuran…

Ülkemizin en önemli işçi sendikaları konfederasyonu olan Türk-İş’in temel direği TEKSİF de Merinos’ta doğacaktır. 1999 depreminde kaybettiğimiz Şevket Yılmaz Merinos fabrikası işçiliğinden sendikacılığa geçti ve Türk-İş Genel Başkanlığına kadaryükseldi.

Merinos Fabrikası inşa edilirken, dünya hızla yeni bir paylaşım savaşına gidiyordu. Bu gidişi gören zamanın önderleri, o zamanlar nüfusunu göz önüne alarak fabrikanın altına yüz bin kişiyi barındıracak sığınak hazırlıyorlardı. O zamanlar adına lojman denmeyen vazife evlerinde kalan teknik ve idari personel için de aynı evlerin bodrum katlarında, içinde mutfağı bile bulunan sığınaklar vardı. Fabrikada tüketim kooperatifleri yanında yapı kooperatifleri ile çalışanlar ev sahibi oluyordu.

MERİNOS KOYUNUNUN SADECE  YÜNÜNDEN DEĞİL…

YÜNDEKİ YAĞDAN BİLE YARARLANILDI.

İşletmede kullanılacak yünler için yakın bölgelerde Merinos türü koyun yetiştirecek modern çiftlikler kurulup hayvancılık alanında yeni ufuklar açılıyordu. Merinos koyununun yapağısı işlenirken hayvanların koltuk altlarından çıkan ve kozmetik sanayinde kullanılan ve lanolin (yün yağı- yün waksı) adı verilen değerli yağ, işletmenin en önemli yan ihraç ürünlerindendi. Bir süre sonra konfeksiyon ünitesi de hizmete açılacak ve fabrikanın bir kapısından kirli yapağılar girerken diğer kapısından takım elbise ve herkesin sahip olabilmek için yarış ettiği değerli kumaşlar çıkacaktı.

İşletme diğer Sümerbank fabrikalarında olduğu gibi, Bursa’da da sosyal hayatı canlandırdı. Dev boyutlu işçi yemekhanesinde akşamları dönemin filmleri işçiler ve aileleri için seanslar düzenlerken, memur yemekhanesinde tiyatrolar sahneleniyor, hafta sonlarında aynı salon kentliler için düğün salonu olarak kullanılıyordu. Bursa’da ailesi içinde Merinos’ta düğün yapmamış olan yok gibidir.

HER EVE EKMEK

Merinos Fabrikası 65 yılda 20 binden fazla işçi çalıştırarak doğrudan, dolaylı şekilde de Bursa’da her eve bir ekmek götürmüştür. Merinos sayesinde ocaklar tüterken, Merinos İtfaiyesi şehirdeki bütün yangınlara da yardıma koşmuştur.

Ülkede henüz sosyal güvenlik kavramının ve çalışanlara sağlık hizmetinin adının anılmadığı bir dönemde işyeri hekimi işçilere ve ailelerine her türlü sağlık hizmetini vermiştir.

Fabrika sahasının hemen yanına açılan okullarla eğitime destek vermenin yanında, burs yolu ile yetişmiş eleman kaynağı yaratmış, kritik konularda yurt dışına da öğrenci göndermiştir.

Fabrikanın adıyla anılan spor kulübü amatör sporları desteklemiş, güreş ve futbol alanında çok ünlü ve başarılı sporcuların yetişmesine olanak sağlamıştır.

Tekstil sektörünün en gelişmiş kenti Bursa’da özel sektöre ait tekstil fabrikalarında en kritik ve sorumlu bölümlerde çalışanlar, ya Merinos’ta ya da Sümerbank’a ait başka bir tekstil fabrikasında yetişmiş, emekli olmuş ya da büyük paralarla transfer edilmiştir. Bu tekstil patronları Merinos’un kapatılması sırasında işletmeyi kötüleme yarışına girebilmişlerdir.

Saymayı unuttuğumuz özelliklerinin dışındaki başka bazı özelliklerini, kaybettiğimiz zaman hasretle ve hüzünle anacağımız koca bir çınar

Kollarını bütün Bursa’ya geren bir ulu çınar CUMHURİYET ÇINARI

BÜTÜNCÜL KALKINMANIN ÖRNEĞİ

Uzun sözün kısası, Prof. Dr. Sina Akşin’in her fırsatta anlattığı, “bütüncül kalkınma modeli”nin o yılların Türkiye’sindeki pek çok örneğinden sadece bir tanesi…  

Cumhuriyeti ve önemini anlamayanların Merinos Fabrikasını anlaması zordur. Bu nedenle Cumhuriyetin kuruluş yıllarına ve o yıllardaki ekonomik durumumuza bir göz atalım.

Kurtuluş savaşının sona ermesinden hemen sonra yanmış ve yıkılmış ülkeyi ayağa kaldırmanın ilk denemesi olarak 17 Şubat- 4 Mart 1923 tarihleri arasında İzmir İktisat Kongresi toplandı. Alınan kararlar açısından günümüz de bile hala tartışılan bu kongrenin en önemli sonucu, ekonomik olarak ayakları üzerinde duracak Genç Cumhuriyeti kurmak idi. Bu amaçla özel sektöre öncelik verildi ve bunun bir sonucu olarak da Türkiye İş Bankası doğdu. Hemen hemen hiç sermaye birikimi olmayan ve tam bir emperyalist ekonomik kuşatma altında bulunan ülkemiz, yoksulluk ve acılarla yüz yüze kaldı. 1925 yılında kurulan Türkiye Sanayi ve Maadin Bankası, Sümerbank’in ilk yapı taşıdır. Ancak dünyada daralan pazar ve artan stoklar bütün ülkeleri derinden sarsan büyük bir ekonomik krizin çanlarını çalıyordu: 24 Ekim 1929 “KARA CUMA” New York borsasında başlayan kriz, bütün dünyayı sarsıyor, batan bankalar, iflas eden şirketler ve intiharlar birbirini izliyor, dünya karşı karşıya kaldığı bu krizi aşmak için yeni bir paylaşım savaşına hazırlanıyor. Hitler, Mussolini  ve Hiro Hito savaş baltalarını biliyorlardı.

İşte Dünyada bu gelişmeler olurken Türkiye en büyük ekonomik atılımlarından birisini gerçekleştiriyordu. Osmanlı’dan devralınan fabrikaları işletmeye çalışan Sanayi ve Maadin Bankası 1932 yılında, Devlet Sanayi Ofisi ve Türkiye Sanayi ve Kredi Bankası adıyla ikiye ayrılıyor. Bir yıl sonra Devlet Sanayi Programları adı altında yeni bir atılım gerçekleştiriliyor ve 29 Nisan 1933’te de Sümerbank’ın kuruluş gerekçeleri açıklanıyor, 11 Temmuz 1933’te de SÜMERBANK kuruluyordu.

Sümerbank‘ın görevleri şu şekilde öngörülmüştür:

Devlet Sanayi Ofisinden devir alacağı fabrikaları işletmek,

Özel sanayi kuruluşlarındaki devlet hisselerini yönetmek,

Özel yasalarla verilmiş  yetkilere dayanarak kurulacak tüm fabrikalar dışında, devlet sermayesi ile kurulacak tüm sanayi kuruluşlarının etüt ve projelerini hazırlamak, bunları kurmak ve yönetmek,

Sanayi kuruluşlarına kredi sağlamak,

Genel bankacılık faaliyetlerinde bulunmak,

Sanayi için gerekli teknik personeli yetiştirmek.

Türkiye Cumhuriyetinin sanayileşmesinin temel dayanakları olacak sanayi tesislerinin stratejik önemi olan bölgelere birer birer yapımı da bu dönemde; 1. Beş Yıllık Sanayi Planı (1934 – 1938) kapsamında Sümerbank tarafından gerçekleştirilmiştir.

Bu arada, İstanbul‘da kurulu Bakırköy Pamuklu, Feshane (Defterdar) Yünlü, Hereke İpekli ve Yünlü Dokuma ile Beykoz Deri ve Kundura Fabrikaları 1934 yılında Sümerbank tarafından devir alınmıştır. (Genç Cumhuriyet bu dönemde İstanbul’a hiç fabrika kurmamış, yatırımlarını bütün yurda yaymıştır) Bünyan Yünlü Sanayi de benzer şekilde daha önce devir alınmıştır. Başlangıçta Osmanlı’dan devralınan dört fabrikayı işleten ve Yerli Mallar Pazarı adı altında bu ürünleri pazarlayan bir teşkilat doğuyordu. Dünyanın büyük bir krizin pençesinde kıvrandığı bu yıllarda, İkinci Paylaşım Savaşı çıkana kadar bu fakir ülkede çok sayıda fabrikanın temeli atılıyor ve büyük bir kısmı da yaklaşık iki yıllık sürelerde tamamlanıyor.

10. YIL MARŞINA HEYECAN VEREN ATILIM…

Bugün halen büyük bir coşku ile söylediğimiz 10. Yıl Marşı gücünü o dönemin atılımlarından almaktadır. İşte o atılımlardan birkaç örnek:

Kayseri Bünyan Halı Fabrikası Sümerbank’a katılıyor, yıl 1934,

İzmit Birinci Kağıt Fabrikası işletmeye açılıyor, yıl 1936,

Orta Avrupa’nın en büyük işletmesi Kayseri Bez Fabrikası açılıyor, yıl 1937.

Bu sayede halkımız kefen bezinden çarşafa, patiskadan dirile, kazalinaya (Kazalina, yıllar önce köylülerin her türden giyim eşyası yaptıkları çok dayanıklı bir kumaş türü) kadar pek çok  ürüne kavuşuyor.

Nazilli Basma Fabrikası basma, pazen ve pijamalık üretiyor, yıl 1937,

1 Şubat 1937 Gemlik Sunği İpek Fabrikası açılıyor.

VE MERİNOS…

“Merinos Yünlü Sanayi İşletmesi”nin temeli 28 Kasım 1935′ de devrin Başbakanı İsmet İNÖNÜ tarafından atılmış, 2 Şubat 1938 tarihinde de ulu önder Mustafa Kemal Atatürktarafından hizmete açılmıştır. Türkiye artık İngiliz kumaşına muhtaç değildir.

Ardından deri sanayinden demir çeliğe, ateş tuğlasından seramiğe, şayaktan kendire, suntadan çiniye, iplikten halıya ve bankacılıktan pazarlama zincirine kadar bütün ülkeyi ören organizasyon tamamlanıyor. 1938’te İktisadi Devlet Teşekkülü olan Sümerbank’a bağlı tüm kurumlar müesseseye dönüşmüştür.

Aynı yıllarda bu işletmeleri ayakta tutabilmek için gerek yurt içinde gerekse yurt dışında yüzlerce öğrenci okutuluyor. Binlercesine burs veriliyor. Bursa Merinos’ta örneğini gördüğümüz türden yerleşkeler ya da kültür siteleri bütün Türkiye’de yaratılıyor. Yani SÜMERBANK ÜNİVERSİTESİ doğuyor. Hiç şüphe yoktur ki bu dev yatırım, ülkenin o gün içinde bulunduğu ekonomik koşullar dikkate alındığında Cumhuriyet tarihinin en büyük yatırımıdır. Bizim SÜMERBANK ÜNİVERSİTESİ adını verdiğimiz bu dev yapının temeli atılırken ülkede henüz üniversite reformu başlatılamamış, Darülfünun devrime direnmektedir.

İşte o zor yıllarda Sümerbank Üniversitesinin en önemli fakültelerinden birisi olanMERİNOS YÜNLÜ FAKÜLTESİ Cumhuriyet Devrimi tarafından Bursa’da yaratılmıştır.

Kayseri Bez Fabrikası, bacağında DONU OLMAYAN halka DON giydirmiş, Merinos Fabrikası da don’un üzerine PANTOLON giydirmiştir.

Yakın zamanlara kadar Merinos kumaşından bir pantolon giyebilmek büyük ayrıcalıktı. Türkiye elitleri artık İngiliz kumaşı yerine “kupon Merinos kumaşı” almak için “torpil” arıyordu. “Kupon arazi” kavramı henüz icat olmamıştı.

ATATÜRK KEYFİNDEN ZEYBEK OYNUYOR…

Büyük Atatürk Merinos Fabrikası’nın kuruluşuna büyük önem vermiştir. Hasta olduğu halde fabrikanın açılışına katılmıştır. Aynı akşam tarihi Belediye Binasında keyifle zeybek oynamış ve gece yarısı çıktığı kutlamadan sonra Şubat ayının şiddetli soğuğunda uzun süre otomobiline binmeyerek kalacağı konuta giden yolda uzun süre yürüyerek heyecanını yatıştırmıştır.


Bu gezi O’
nun son yurt gezisi olmuş ve yattığı yatağından bir daha kalkamamıştır. Mustafa Kemal Atatürk’ün Merinos’a bu kadar önem vermesinin gerekçesi nedir?

Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan ülkemiz, Sevr’le birlikte işgale başlandığında Mustafa Kemal Paşa da Samsun’a çıkmış daha sonra da hızla kongrelere girişmiş, Ankara’ya gelerek Büyük Millet Meclisi’ni kurmuştur. Meclis Ankara’da çalışmalarını sürdürürken gelen bir acı haber herkesi sarsmıştır. Bu haber üzerine Meclis kürsüsüne siyah bir örtü örtülmüştür. İki sene, iki ay ve iki gün boyunca o örtü oradan kalkmamıştır. Meclisin kürsüsüne siyah örtü örttüren bu haber Bursa’nın işgali idi.

Püşide-i Siyah ve Bursa’nın Kurtuluşu

Devlet Tiyatrolarında 2009-2010 yıllarında sahneye konulan oyunun adıdır, Püşide-i Siyah. Günümüz Türkçesi ile kara örtü anlamına gelmektedir. Oyun Bursa’nın işgal sürecinde yaşananları anlattığı için Bursa Devlet Tiyatrosunca sahneye konmuştur. Oyunun tarih danışmanlığını Bursa’da yaşayan ve yakın zaman önce kaybettiğimiz, Madanoğlu davasında yargılanan emekli Süvari Binbaşısı Yılmaz Akkılıç yapmıştır.

Peki nedir Püşide-i Siyah, ya da kara örtü?

15 Mayıs 1919 tarihinde İzmir’i işgal eden İngiliz destekli Yunan kuvvetleri, Ege’de tutunduktan sonra Anadolu içinde ilerlemeye başladı ve 14 ay sonra, 20 Temmuz 1920 günü Bursa’yı işgal ettiler. Bursa’nın işgali Büyük Millet Meclisinde çok sert tartışmalara neden oldu. Bu tartışmalar sonucunda meclisin Başkanlık Kürsüsüne kara bir örtü (Püşide-i Siyah) konmasına karar verildi ve bu örtü Bursa’nın işgal altında kaldığı 2 yıl, 2 ay ve 2 gün boyunca kürsüden kaldırılmadı. 1922 yılının 10 Eylülünü 11 Eylüle bağlayan gece Bursa işgalden kurtuldu ve kara örtü meclis kürsüsünden kaldırıldı.

“KALK EY KOCA SARIKLI KOCA OSMAN”

Bursa işgal sırasında çok acı günler yaşadı. Bu  acılardan biri de Venizelos’un oğlu Sofokles’in Bursa’ya geldiğinde Osman Gazi türbesine girerek sandukayı tekmelediği ve “Kalk ey koca sarıklı, koca Osman! Kalk da torunlarının halini gör1” dediği söylentisidir.  

Genç cumhuriyet kurtuluştan hemen sonra giriştiği ekonomik kalkınma hamlesinde yokluklara rağmen en önemli tesislerinden birini de Bursa’da kurmuştur. Sümerbank’ın en önemli kuruluşlarından olan Merinos Yünlü Fabrikası İkinci Paylaşım savaşı öncesinde günümüz olanakları ile gerçekleşemeyecek bir hızda Bursa’nın işgali süresi kadar bir zaman diliminde, yanı 2 yıl 2 ay 2 günde tamamlanarak hizmete açılmıştır. Cumhuriyetin işgale yanıtı böyle olmuştur.

İşgalin sona erdirilmesinden bu yana Bursa’da kurtuluşu her yıl 10 Eylül gecesi başlayarak, 11 Eylül sabahı coşkulu törenlerle kutlanırdı. Ne var ki 2010 yılında AKP iktidarının yargı üzerindeki cemaat denetimine yol açan Anayasa referandumuna gitmesinden bir gün önce Bursa’nın kurtuluş törenleri yapılması gerekiyordu. Ancak o gece AKP kurmaylarının kulağına hoş olmayan haberler geldi. “Kalemiz” dedikleri Bursa’nın önemli bir kısmı referandumda “evet” demeyecekti. AKP’lilerin talebi ve şimdi Fetoculuktan tutuklu olan  Bursa Valisinin emri ile törenler ertelendi. Referandum için propaganda yasağının başlaması beklendi. Bu durumu protesto edenleri karalamak için de cemaatçi basına “kurtuluş tarihini bilmiyor” şeklinde haberler yazdırdılar.

Cumhuriyeti kuranlar, işgale bu yanıtı verirken, yeni Osmanlıcılar da işgalden 90 yıl sonra başka bir “yanıt” veriyordu.

Kurtuluş törenlerinin en önemli bölümü de şehitliklerde yapılırdı. Bu şehitliklerin en önemlisi de, işgal sırasında saldırıya uğrayan Osman Gazi türbesinin yanındaki şehitlik ile bu şehitliğin yanında dikili Şehitler Anıtı idi. Bu anıtın üzerindeki kitabede arap harfleriyle şunlar yazılı idi: Burada yatan askerlerin şehit düştükleri muharebe öyle muazzam bir zaferle nihayet bulmuştur ki, neticesinde Bursa ikinci defa fethedilmiş ve kadim Osmanlı hükümeti nihayet bularak yerine Hükümet-i Cumhuriyetimiz teessüs etmiştir. Bu şehitler bu eserlerin abide-i mefharetidir. Mukaddes ruhlarına fatiha. 19 Muharrem 1341-11 Eylül 1338

MERİNOS’A İLHAM VEREN ŞEHİTLER ANITI DA YOK EDİLİYOR…

Osmanlı hayranlığı ile ülkemizi Suriye’de bataklığa sürükleyenler yıllardır üzerindeki kitabeye saldırıyorlardı. Nihayet şimdi pek çok yöneticisi FETÖ üyesi olduğu için tutuklanan bir partinin il yöneticilerinin başvurusu ve zamanın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün emri ile 2013 yılının 29 Ocak günü FETÖ’cü Belediye Başkanının emri ile Şehitler Anıtı ortadan kaldırıldı. Merinos fabrikasının yok edilmesinden 10 yıl sonra Merinos’un kuruluşuna ilham veren Şehitler Anıtı da yok edilmişti. Bir avuç yurtsever dışında bu olaya tepki gösteren olmadı. Türkiye’de estirilen terör ortamı ile sesler kesilmiş, Bursa’nın üzerini bir kez daha kara örtü kaplamıştı.

Oysa Bursa, işgalden 18 yıl sonra Merinos ile üzerine örtülen Püşide-i Siyah’ı yırtıp atmıştı.

Bu emperyalizme ve aynı zamanda Tanzimat Döneminde Bursa’da kurulu dokuma sektörünü yıkıma uğratan, pek çok anlaşmaya imza koyan sözde aydınlara da bir cevap olmuştur. Kurulduğu ilk yıllarda Tops ve Yün İplik üreten Merinos 1945 yılından itibaren Yünlü Kumaş üretimine de geçmiştir. Altın yılların yaşandığı 1980’li yıllara gelindiğinde ise; yılda 4225 Ton iplik, 3.360.000 metre kumaş ve 550.000 adet konfeksiyon üretimi gerçekleştiriliyordu. Bu yılar içinde üç binin üzerinde isçi, 130 memur çalışıyordu. Denilebilir ki, o yılların Bursa’sında Merinos Fabrikası’ndan ekmek yemeyen yoktu, aynı zamanda Bursa’nın ekonomik motoru idi.

Özetle:

MERİNOS BURSA DEMEKTİ…   BURSA DA, MERİNOS…

Kurulduğu tarihte yaklaşık 404.000 metre kare araziyi kapsayan bu dev kuruluş 1999 yılına kadar Bursa’nın elektrik ihtiyacına da katkıda bulunuyordu. (Aynı yıllarda ülke elektrik enerjisi gereksiniminin yarısını dışa bağımlı hale getirecek adımları da atıyordu) Merinos İlkokulu ile Merinos Karakolunun, lojmanların ısınma gereksinimi yine Merinos fabrikasının atık buharından yararlanılarak sağlanırken ülkenin hemen her yerinde öğrenci velilerinden katkı payı adı altında yakacak, elektrik ve su parası toplanıyordu.  

İŞLEYEN DEMİR IŞILDAR AMA AYNI ZAMANDA ESKİR….

Merinos, yıllarca ülke ekonomisine büyük katkılar sağladı. Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet Teşkilatı başta olmak üzere polisin, bekçinin, ormancının, tüm resmi kurumların ve yatılı okul öğrencilerinin giyim ihtiyacını karşıladı. Bu altın yıllarda işletmeye çok az yatırım yapılmıştı. İşleyen demir ışıldamıştı ama aynı zamanda da eskimişti.1980’li yılların ortalarından itibaren Türkiye’de bir özelleştirme fırtınası estirildi. Özelleştirmeyi açıklayan anahtar cümle “Önce Kötüleştir, Sonra Özelleştir” tekerlemesi olmuştu.

1984‘te KİT olan Sümerbank, 12 Eylül döneminde  başlatılan özelleştirme tartışmalarının içine alınmıştı. Nihayet 1987‘de özelleştirme kapsamına alınarak daha sonra Özelleştirme Yüksek Kurulu adını alan, Kamu Ortaklığı İdaresi‘ne devredilmiş ve adı da Sümer Holding A.Ş. olarak değiştirilmişti. Özelleştirme kapsamında Sümer Holding’e ait 30‘u aşkın müessese, 6 ortaklık  ve 40 dolayında iştiraklerle çok sayıda satış mağazası satılmış, kapatılmış ya da çoğu kez ver kurtul anlayışı ile devir edilerek 2000 yılına gelinmişti.

Bu döneme gelinceye dek, kamuya ait fabrikaların yatırım ve iyileştirmeleri durdurulmuş, işletme sermayeleri kısılmış, kamu bankaları üstlendikleri görevler kapsamında ilgili kurum, kuruluş, şahıslara kredi vermek yerine, siyasi amaçlı, ilgisiz kurum ve kişilere geri dönmeyecek krediler vermişlerdi. Sümerbank’ın arkasından bankacılık desteği çekilmiş. Bunun yerine hayali ihracatın mucidi olan ve bir siyasinin yakını şahsın,Kıbrıs’taki bankasından çok yüksek faizli krediler kullanılmış. Bütün bunların yanı sıra; 1988 yılında Sümerbank, tarihinin en büyük darbesiyle karşılaştı. O yıl ilk defa Milli Savunma Bakanlığı her yıl verdiği siparişlerini vermedi. Bu nedenle de Merinos Fabrikasının da içinde bulunduğu çok sayıda kamu işletmesi inanılmaz zararlara uğradı.

ZIRHLI ARAÇ VURGUNU İLE ANILAN BAKAN İLK DARBEYİ VURUYOR.

1987 yılında yapılan Genel Seçimlerde Anavatan Partisinden milletvekili seçilen Ercan Vuralhan, Milli Savunma Bakanlığına getirildi. Ercan Vuralhan o yıl ilk kez silahlı kuvvetlerin gereksinimi olan elbise ve diğer giyim malzemeleri siparişini Sümerbank’a vermedi. Üretiminin büyük bölümünü askeri siparişler oluşturan Merinos Fabrikası büyük bir krize uğradı. Üretim planları alt üst olmuş, önceden üretilen kumaşlar elde kalmıştı.

UĞUR MUMCU’NUN MÜDAKALESİ…

Bu sırada usta gazeteci Uğur Mumcu, Ercan Vuralhan’ın elçilikler için sipariş edilen zırhlı araç ihalelerindeki büyük yolsuzluğunu açığa çıkartan seri yazılarına başladı. Vuralhan’ı dönemin Başbakanı olan özelleştirme şampiyonu Turgut Özal korusa bile kamuoyu karşısında zor durumda kaldı. Durumu kurtarmak için askeri ihaleler yeniden Sümerbank’a ve Merinos’a verildi. Ancak hasar büyüktü. Hedefe ulaşılmıştı. Ercan  Vuralhan zırhlı araç yolsuzluğu nedeniyle herhangi bir yaptırıma uğramasa da siyaset dışı kaldıktan yıllar sonra dolandırıcılık suçlamasından hüküm giyerek cezaevine girdi.

Aslında Sümerbank’ı “tarihten kazıma” operasyonu Özal ile başlamış ve AKP döneminin Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın ünlü “tarihten kazıma” sözü ile sonuca ulaşılmıştır. Bu özelleştirmelerin diğerlerinden farkı Sümerbankların sadık müşterilerinin özel sektöre ait tekstil patronlarınca ele geçirilme isteğidir. Kamu personeli Sümerbank aracılığı ile ucuza giydirildiği halde özellikle Merinos hiç zarar etmemiştir.

1988 yılındaki bu gelişmenin ardından Sümerbank’ın bankacılık sektörü ayrılarak, işletmeler Sümer Holding bünyesine toplanmış ve Özelleştirme İdaresine bağlanmıştır. Bu tarihten itibaren siparişlerin vaktinde gelmemesi, makine parkında yenileme ve iyileştirmelerin yapılamaması, özelleştirme söylentilerinin çalışanlar üzerinde yarattığı psikolojik baskı nedeniyle, bu fabrikalar belini doğrultamadı. Bütün bu olumsuzluklara rağmen Merinos çalışanları fedakârca üretime devam etti. Topluluğun en kârlı kuruluşu olma özelliğini devam ettirdi. Tüm olumsuz koşullara ve 10 yılı aşkın bir süredir gözden çıkarılmış olarak faaliyetini sürdürmesine karşın ayakta kalabilen Sümer Holdingin ve Türk Tekstil Sanayinin en gözde kurumlarından biri olan Merinos, bizlere o günkü zor koşullar içinde Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşlarının yarattığı Cumhuriyet Abidelerinin en önemlilerinden biri idi.

1998 yılının 2 Şubatında, Merinos görkemli bir törenle 60’inci kuruluş yılını kutlamaya hazırlanıyordu. Her yıl aynı tarihte fabrikada büyük kutlamalar yapılır, çalışanlar ve yöneticiler aileleriyle birlikte geleneksel kuruluş balosuna katılırdı. Çekilişler yapılır danslar edilir, birlikte şarkılar söylenirdi. Kutlamadan bir gün önce fabrikanın, bir önceki yıl o zamanın parası ile Bir trilyon üç yüz altmış beş milyar lira kar ettiği 1 Şubat 1998tarihli bir Bursa gazetesine manşet oldu. Bu haber bazılarında şok etkisi yarattı. Kuruluş törenleri derhal iptal edildi. Davetiye gönderilenlere törenin iptal edildiği haberi ezile büzüle anlatıldı. Çünkü:

Merinos kâr edemezdi …! Böyle bir hakkı yoktu…!

Bütün bunlar olurken Merinos Fabrikası’nın arazisi bazılarının ağzının suyunu akıtıyordu. Bu yıllarda, Merinos Fabrikası arazisinin bir bölümü önce Belediye’ye daha sonra da Bursaspor paravanası ile kimlere verilmek istendiği iyi sorgulanmalıdır. Demir Tevzii Deposu olarak kullanılan arazi, İl Özel İdaresi tarafından üzerine okul binası yaptırılarak FETÖ’cülere devredildi. FETÖ davasından mahkum olan Bursa valisinin suçları arasında bu usulsüz devir de vardı. Daha sonra bu bina hastane yapıldı. Yine bunun ardından Merinos Spor Sahası bedelsiz olarak Gençlik ve Spor Bakanlığı Beden Terbiyesi İl Müdürlüğüne devredildi.

Merinos Fabrikası arazisi içinde spor sahasının Güney tarafında bütün Türkiye’de kurulu bütün Sümerbank fabrikalarına Ar-Ge desteği veren SAGEM (Sümerbank Araştırma ve Geliştirme Merkezi) adlı bağımsız bir tesis daha vardı. Sümerbank’ın en deneyimli elemanları burada araştırmalar yapıyor, sorun olan fabrikalara giderek çözüm üretmenin yanında özel sektöre de hizmet veriyordu. Tesisin çok değerli laboratuarları ve içinde binlerce nadir kitabın bulunduğu kütüphanesi, toplantı salonları ve sosyal tesisi ile misafirhanesi bulunuyordu. Daha önemlisi o zamanlar kentin en önemli ulaşım aksı olan Ankara-İzmir yoluna köşe olan çok kıymetli arsası vardı. Bursa’nın en kudretli siyasal partisi ise “Bursaspor” idi. İstisnasız bütün siyasi partiler ile siyasetle ilgilenmeyenler bile kentin takımını destekliyordu. İşte bu değerli arazi tesisleri ile Bursaspor’a verilmeye kalkışıldı. Arsanın köşesine bir petrol istasyonu yapılacak, misafirhane kamp tesisi olacak, laboratuarlar ile kütüphane gözden çıkarılacaktı.

Bir avuç insan Bursaspor fanatiklerinin her türlü saldırısını göze alarak bu girişime karşı durdu. Bu girişim sonucunda bu değerli tesis TÜBİTAK bünyesine katılarak Tekstil Enstitüsü SAGEM laboratuarı adını alacaktı. Ancak bazı girişimcilerin bu tesiste gözü vardı. Yine 1996 başında da Tansu Çiller imzası ile SAGEM in bulunduğu 14.000 m2lik arazi TUBİTAK paravanasının ardına saklanan İstanbullu 5 Sanayici Derneğine bir süre için verilse bile daha sonra bu yanlıştan dönülerek üniversite denetimine bırakıldı.

Bütün bunlar olurken vergi borcu dışında hiçbir yere borcu olmayan Merinos Fabrikası, vergi borçlarını ödeme çabasına girdi. Ama hiç kimsenin aklına bedelsiz devredilen arazilerin değeri gelmedi….

Bu gelişmeler karşısında sessiz kalan bazı sözde aydınlar, Merinos Fabrikası’nı Bursa‘ya kazandırmaktan bahsetmeye başladılar. Herhalde Merinos Fabrikası birileri tarafından işgal edilmişti…! Ama asıl işgal hazırlıkları sinsi sinsi sürmekte idi. Kentsel Dönüşüm Projeleri gibi parlak sözlerin cilası kazındığında altında KENTSEL RANT gözüküyordu. Her türlü yasadışı uygulama ile GÖKTUĞ GÖKDELENİ dikilmiş, hemen yakınındaki tarihi İPEKİŞ Fabrikası’nı değerlendirmek isteyenlerin ağzının suyu akmıştı. Daha sonraki dönemde bir de ; Santral Garajda büyük yoğunluk getiren dev projeler ortaya çıktı. Bütün bu Kentsel Rant paylaşımını dengeleyecek büyük alanlara ve açıklıklara ihtiyaç vardı. Bu ihtiyacı karşılayacak KENTSEL DÖNÜŞÜM PROJELERİ bazı Profesörleri de işin içine katarak tantana ile açıklandı. Bu kadar yoğunluğu dengeleyecek arazi MERİNOS FABRİKASI idi. Tam 310.000 m2 araziye sahipti hem de kentin merkezinde...

Ve  MERİNOS’U   BURSA’YA  KAZANDIRMA  PROJESİ  ilan  edildi…

Birileri MERİNOS’u kazanıyordu ama bunlar Bursalılar yerine bir avuç RANTÇI idi.

MERİNOS, sapasağlam iken birden bire hasta ilan edildi ve ortaya kurtarıcılar çıktı. Oysa yapılması gereken Merinos Fabrikası’nı kurtarıcılarından kurtarmaktı. Bazıları Merinos Fabrikası’nı her gün gazetelerinde işlediler. Herkes için teknolojik ve ticari sır olan bilgiler ayağa döküldü. Merinos Fabrikasının kazanının kaç model olduğu ilan edildi. Ama kendisini birkaç ayda amorti edecek kazan yenileme projesini sümenaltı edenleri hiç kimse tanımadı.

Bu arada yine bazı çevre dostları” çıkıp “Kentin orta yerinde böyle bir fabrika olur mu?” sorusunu ortaya attı. Doğru, kentin orta yerinde fabrika olmaz. Ama bunu söyleyenler birkaç yüz metre ilerideki tekstil fabrikalarını, tabakhaneleri görmezden geldiler. Merinos Fabrikası’nın baca gazı analizleri ile atık su analizlerini hiç görmediler. Atık Su Arıtma Tesisi projesinin neden sümenaltı edildiğini merak etmediler. Bütün olumsuzluklarına rağmen 310 bin metrekarelik MERİNOS arazisi, ulu ağaçları, parklarıyla genç bir akciğer gibi duruyor. Yakın çevresinde hava kirliliğinden dışarı çıkılamazken Merinos Fabrikası’nın koruluğu nefes alıyordu.

Bütün bu propagandalar altında da bir gece ansızın MERİNOS’UN ÖLDÜGÜ ilan ediliyor. Merinos, ölüm ilanından sonra da akıbetinin ne olacağı bilinmeyen bir yolculuğun ilk adımlarını atıyordu.

Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı, ortaya çıkıp Fabrikayı kurtardıklarını ve Kentsel Dönüşüm Projesine kattıklarını ilan ediyor, basına yaptığı açıklama da Santral Garajı şimdiki haliyle değil, çevresiyle, Merinos’la hatta Kültürpark ile beraber düşündüklerini açıklıyordu.

Böylece Merinos’un gelecekte, Kentsel Dönüşüm Projesinin arka bahçesi olduğu ilan edilmişti. Ancak bu planlara karşı olarak Merinos Fabrikasının işçileri, memurları ve mühendisleri henüz sahneye çıkmamıştı. Bursalılar son sözlerini söylememişlerdi. Bu tarihten itibaren gazete ve TV kanallarındaki tüm tartışmaları Merinos düşmanları kaybetti. İşçiler ve kent dinamikleri, meslek odaları sahneye çıkmışlardı. İşçiler her gün eylemler yapıyor, gün geçtikçe destek büyüyordu. O güne kadar fabrikayı görmemiş olanlar tesise davet ediliyor tesisi daha iyi tanıdıktan sonra düşünceleri değişiyordu.

Türkiye “milenyum” tantanaları ile ikibinli yıllara girerken özelleştirme aşıkları her alanda saldırıya geçiyor, Bursa’da da Merinos Fabrikasının özelleştirme girişimlerine karşı büyük bir mücadele başlıyordu. O yıllarda TMMOB (Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği) İl Koordinasyon Kurulu büyük ses getirecek bir Merinos Raporu hazırlayacaktı. Yukarıda özetlenenler bu satırların yazarı tarafından TMMOB adına hazırlanmıştı.

                                                   *        *        *

TEKSTİL MÜHENDİSLERİ NE DİYOR?

Merinos’un yağmalanmasına karşı mücadele sürerken, Tekstil Mühendisleri Odasınca aşağıda okuyacağınız teknik rapor hazırlanıyordu. Bu rapor da TMMOB raporuna ek olarak kamuoyunun bilgisine sunulmuştu.

MERİNOS FABRİKASININ KAPATILMA ÖNCESİ DURUMU :

Bütün bu anlatılanlardan sonra fabrikanın 2000 yılındaki durumunu inceleyelim :

  Fiziki Durum :

Fabrika alanı     :    262.653 m2

Bekar pavyonu  :       1.751 m2

Lojmanlar          :     46.696 m2

T O P L A M         :  310.899 m2

Bu arsanın 83.070 m2 si kapalı alan olmak üzere, 142.520 m2 si kullanım alanını oluşturmaktadır. Geri kalan alanlar yeşil alan, koru, park, spor alanı ve yollardır.

Üretim Kapasitesi :

6.000 ton / yıl Yapak Yıkama
6.000 ton / yıl Tops üretimi
20.160 iğ ile 2550 ton / yıl 44 Nm Yün İpliği

88 Dokuma Tezgahında :

3.768.000 m / yıl ham kumaş
3.500.000 m / yıl mamul kumaş

Konfeksiyon Bölümünde :

155.000 adet /yıl ceket
455.000 adet / yıl pantolon

Personel :

1985 de 3016 olan personel sayısı;

Organize programda mevcut 93 memur olmasına rağmen, fiili olarak 84

Organize programda mevcut 1357 işçi gerekmesine rağmen, fiili olarak 947’dir.

Bu işçilerin 26’sı engelli , 24’ü de eski hükümlüdür.

Fabrikanın işletme sermayesi açısından kıskaca alınması nedeniyle, son yıllarda üretim kapasitesi bu rakamlara ulaşamamıştır.

Makine Parkı :

Çift Büküm Dairesinde en eskisi 1938 model  (sembolik), en yenisi 1992 model olan katlama ve büküm makineleri mevcuttur.
Boyahanede, en eskisi 1938 model en yenisi 1997 model olmak üzere çeşitli ekipmanlar mevcut olup ortalama 30 yaş civarındadır.
Dokuma Hazırlık Bölümünde, en eskisi 1966 en yenisi 1993 model ekipmanlar bulunmakta olup iyi durumdadır.
Dokuma Bölümünde, en eskisi 1964 model (40 adet), en yenisi 1992 model otomatik Sulzer-Ruti (48 adet) tezgah mevcut olup en iyi olan bölümdür.
Apre Bölümünde, en eskisi 1956 model , en yenisi 1992 model makine ve ekipmanlar mevcut olup iyi durumdadır.
Konfeksiyon Bölümünde ,en eskisi 1971 model , en yenisi 1991 model makine,
Kazan Dairesinde, en eskisi 1938 model , en yenisi 1954 model kazanlar,
Jeneratör ve Türbin Bölümünde, en eskisi 1935 model , en yenisi 1951 model 4 adet buhar türbini bulunmaktadır. Buhar türbinlerinden iki yıldır elektrik enerjisi üretimi yapılmamaktadır.
Basınçlı hava kompresörlerinin en eskisi 1956 model, en yenisi 1991 modeldir.
Tekstil Müzesinde ise, artık Türkiye\’de örneği bulunmayan otuzu aşkın orijinal makine bulunmaktadır.
Araç parkında muhtelif amaçlarla kullanılmak üzere 52 adet araç ve iş makinesi bulunmaktadır.
Makine parkındaki ekipmanların bazılarının eski oluşu, üretim maliyetinin artmasına neden olduğu gibi duruş sayısının da artmasına sebep olmaktadır.
Boyahane Bölümünde top boyama ünitesi bulunmadığından, daha kaliteli olan iplikten boyalı kumaş üretimi yapılmaktadır.

Bütün bunların dışında, Merinos Fabrikasının o dönemdeki en acil sorunu; işletme sermayesinin olmaması  nedeniyle stok tutma gücünün olmamasıdır. Çoğunlukla geç gelen siparişler (Askeri ve Resmi kumaşlarda), uzun süre işletmenin yatmasına, ardından da siparişleri yetiştirmek için fazla mesai yaptırılarak işçilik maliyetinin artmasına yol açmaktadır. Bunun çözümü için siparişlerin zamanında ulaştırılmasının zorlanması yanında, önceki yılların karlarının işletmeye geri döndürülerek stok sermayesi olarak kullanılmasına gerek vardır.

Personel açısından da son yıllarda sürekli azaltma politikası uygulandığından ve modernizasyona gidilmediğinden, bazı bölümlerde büyük sıkıntılar yaşanmaktadır.

Enerji açısından işletmede ikisi katı yakıtlı, ikisi de dizel olmak üzere 4 buhar kazanı bulunmasına karşın; 17 Temmuz 1998 tarihli Mahalli Çevre Kurulu kararı ile 5.000 k.cal / kg‘dan daha düşük kalorili katı yakıtların yakılmasının yasaklamış olması nedeniyle, sadece 2 adet kazanda özel kalorifer yakıtı kullanılarak işletme ayakta tutulmaktadır.

Mahalli Çevre Kurulu 17 Şubat 2000 tarihinde, yakınında doğalgaz bulunan kurumların 20 Ağustos 2000 tarihinden itibaren sıvı yakıt yakamayacaklarını kararlaştırmıştır. Bu kararın ardından gerekli fizibiliteler yapılmış, dört ayrı alternatif içinden en ucuzu olan 286 milyar TL‘lik yatırım 6,5 ayda geri dönecek olmasına rağmen, buna izin çıkmamıştır. Buna rağmen, sık sık yapılan baca gazı analizleri, sürekli olarak normal değerin altında seyretmektedir. Bu engellemeler nedeniyle yaklaşık 2 yıldır elektrik enerjisi üretilememektedir

Yine atık sular açısından yapılan analizler, normal değerin altında olup yıllar önce yapılan atık su arıtma projesi rafa kaldırılmıştır.

Merinos Fabrikasının başta TEDAŞ olmak üzere BUSKİ, Belediye, SSK gibi kurumlara borcu yoktur. Yıllar öncesinden Vergi Dairesi’ne olan borcu taksitlendirilmiş ve ödemeler devam etmektedir. 1999 yılı bilançosuitibariyle 2,6 Trilyon TL olduğu ifade edilen zararın temel nedeni büyük ölçüde yüksek Genel Yönetim Giderleri payından kaynaklanan geçmiş dönem borçlarıdır.

Merinos Fabrikasına ait olup, değişik zamanlarda el konulan arazilerin değerleri saptanarak tahsil edildiğinde, vergi borcunu fazlasıyla karşılayacaktır.

Lojmanlara uzun yıllardan beri gerekli bakım yapılamamıştır. Lojman bloklarından biri yakın zamanda  T.C. Merkez Bankasına devredilmiştir.
Geniş bir alana yayılan lojmanlarda bulunan yeşil alan, son derece yoğun yapılaşmanın olduğu Çarşamba semtine hayat vermektedir.

3-) MERİNOS FABRİKASININ TEKNİK DEĞERLENDİRMESİ

Türkiye‘nin yünlü fasıldaki elyaf, iplik ve kumaştan oluşan dış ticaret hacmine bakıldığında, net ithalatçı durumunda olduğu açıkça görülür. Bu durum ağırlıklı olarak, yünlü sektörünün ana ürünü kamgarn tipi ipliklerin temel girdisi olan Merinos yününün yurt dışından temin edilmesinden kaynaklanır. Ülkemizdeki Merinos tipi yün üretimi temiz bazda yaklaşık 40,000 ton/ yıl dolayında olup, yılda 30 – 35,000 ton temiz bazda ince iplik yapılmaya uygun yün de dış alım yoluyla temin edilir. Son yıllarda özellikle yün yıkama ve tefrik sürecinin güçlüğü ve küçük kapasitelerde artan maliyetleri nedeniyle işletmeler yünü tops formunda yarı işlenmiş olarak ithal etme eğilimine girmişlerdir.

TÜRKİYE YÜNLÜ FASIL ELYAF, İPLİK VE DOKUMA KUMAŞ DIŞ TİCARETİ

 

YILLAR

İTHALAT

Top. Tekstil

 

İHRACAT

Top. Tekstil

 

MİKTAR (kg)

DEĞER ($)

İthalatı Payı

 

MİKTAR (kg)

DEĞER ($)

İhracati Payı

1999

54.836.459

223.934.522

%8,70

 

12.562.942

107.929.428

%3,95

1998

63.745.244

283.078.751

%8,56

 

11.462.671

97.752.832

%3,48

1997

57.695.221

323.160.670

%9,56

 

17.699.245

101.889.317

%3,73

1996

63.745.244

238.078.751

%10,84

 

12.073.856

84.159.829

%3,57

TÜRKİYE YÜN İPLİĞİ DIŞ TİCARETİ

YILLAR

İTHALAT

 

İHRACAT

 

MİKTAR (ton)

DEĞER ($)

 

MİKTAR (ton)

DEĞER ($)

2000 (ilk 5 ay)

7.580

16.543.000

 

893

5.344.000

1999 (ilk 5 ay)

7.345

14.095.000

 

678

4.134.000

1999

9.615

37.872.000

 

2.183

13.393.000

1998

3.783

46.588.000

 

1.304

8.675.000

1997

4.498

55.603.000

 

929

8.129.000

1996

5.332

64.381.000

 

576

4.700.000

Merinos Fabrikası büyük yün yıkama kapasitesiyle, bu açığı kısmen gidermede önemli bir katkı sağlamaktadır. Ayrıca yerli üretim Merinos yünlerinin işlenmesi ve değerince tüketilmesi açısından da belirli bir yün yıkama kapasitesinin var olması esastır. Bu konunun diğer üzücü boyutu da Merinos koyunu yetiştiriciliğini teşvik edecek tarım politikalarının da rafa kaldırılmış olmasıdır.

Yünlü iplik açısından da Türkiye net ithalatçı durumundadır. Bu kalemde yer alan ipliklerin bir kısmının triko tipi olup, Türkiye’de yapılmadığı da bilinmelidir. Türkiye tekstil sektörünün yünlü gibi; yün ve diğer lif karışımlarını içeren tüm yün tipi iplik üretimi ve tüketimi göz önüne alındığında da benzer bir durum görülür. Türkiye bu alandaki talep fazlasını karşılamak için, sürekli olarak her yıl bir kaç bin tonluk yün tipi iplik dışalımı gerçekleştirir. Bu bağlamda Merinos\’un ürettiği her gram ipliğin bu açığı küçülteceği ve üretmediği her gram yün de büyüteceği özellikle dikkate alınmalıdır.

Merinos Fabrikası kurulu üretim kapasitesi itibariyle, yünlü sektöründe önemli bir yere sahiptir. Yün yıkama ve iplik eğirme tesisleri kurulu kapasitesi sektörün en büyük kapasitesi gibi görünse de verimli çalışma koşulları itibariyle değerlendirildiğinde bu rakamlar düşer. Yünlü sektöründeki altı büyük özel sektör kuruluşu ile karşılaştırıldığında, Merinos Fabrikası gerek kapasite, gerek makine parkı ortalama yaşları ve gerekse de ürün çeşitliliği yaratma potansiyeli açısından yetkin ve rekabet edebilir güçte ve birikimde bir kuruluş olarak öne çıkar. Doğaldır ki, bugünkü global rekabet ortamının çetin şartlarına uyum sağlayacak bir yeniden yapılanma süreci ve kısmi modernizasyon gerekecektir.

Fabrikanın makine parkında verimli çalışma olanağını yitirmiş tüm makineler ile kapasite fazlalığı yaratan 25 – 30 yaş üstü makineler ve yardımcı işletmeler bir program dahilinde en kısa sürede tasfiye edilmeli, orijinallik arz edenler ise Tekstil Müzesine kazandırılmalıdır.

Merinos Fabrikası için günümüz pazar koşulları ve daha önemlisi işletmenin kullanılabilir makine parkı ve işletme yeteneğine uygun kapasiteler seçilmelidir. Merinos Fabrikasının son durum itibariyle fiili kapasitesi, çoğu üretim biriminde kurulu kapasitenin yarısı dolayında belirlenmiştir. İşletme hedefleri ve istihdamı bu yeni değerlere göre programlanmasına karşın yine de % 20 dolayında bir kapasite fazlalığı gerçekleşmektedir. Bu günkü koşullar altında Merinos Fabrikası için aşağıdaki kapasite öngörülebilir.

Yün Yıkama 2,500 ton / yıl

Tops 2,000 ton / yıl

İplik Eğirme 1,500 ton / yıl

Ham Dokuma 2,000 m / yıl

Mamul Dokuma 2,000 m / yıl

Bu kapasitelerin gerçekleşmesi halihazırda mümkün olup, işletmenin rekabet yeteneğini artırmak için; iplik hazırlık, boyahane ve acilen yenilenme ihtiyacı duyan yardımcı işletmeler için yaklaşık 1 Milyon ABD Doları tutarında bir kısa vadeli yatırım harcaması gerekebilir. Bu adım işletmenin enerji ve işçilik maliyetlerini önemli ölçüde iyileştirecek ve kısa sürede geri dönüş sağlanacaktır. Orta vadede ise, bu kapasitelerin daha dengeli biçimde karşılanacağı bir revizyon programı uygulanmalıdır.

İşletme maliyetlerinin düşürülmesi de öncelikli konular arasında yer almalıdır. Modernizasyon ve kapasite küçültmesi belirli ölçüde iyileştirme sağlayacaktır. Tekstil üretiminde mamul ürüne doğru gidildikçe; doğal olarak işletme maliyeti daha belirginleşecektir.

Merinos Fabrikasına ve hatta Bursa’ya mal olmuş \”MERİNOS\” markası fikri haklar itibariyle koruma altına alınmalı ve özgün tasarımları içerecek koleksiyonların kurum içinde ya da dışarıdan hizmet alımı yoluyla oluşturulması şarttır.

Merinos Fabrikasının yıllık net satış rakamları, ortalama dolar kuru üzerinden değerlendirilirse; 1995-96-97-98 ve 99 yılları için sırasıyla; 24,3 – 30,1 – 31,4 -22,7 ve 18,8 Milyon ABD doları olarak bulunur. İşletmenin Pazar payının sistematik olarak küçültüldüğünet olarak görülmektedir. Bu eğilimin, 2000 yılı satışlarında daha etkili olarak göründüğü söylenebilir. Bu durumda, eğer ki bu işletmenin Türkiye Tekstil Sektörüne ve doğal olarak da ülke ekonomisine katkı sağlaması isteniyorsa; acilen pazarlama birimi daha aktif ve etkin bir yapıya kavuşturulmalıdır.

Fabrikanın ağırlıklı olarak siparişe dayalı çalışması nedeniyle yılın ilk aylarında çok düşük kapasite kullanım oranları oluşmaktadır. Bunu aksi durumlarda, termin yakalama kaygısıyla zaman zaman uygulamaya konulan fazla mesai çalışmaları olmaktadır.

Son yıllarda, mamul kumaşlar satışların yaklaşık 2/3’ünü oluşturmuştur. Konfeksiyon ürünleri de %20 dolayında bir paya sahiptir. Diğer taraftan satışların oldukça önemli bir kısmının resmi dairelerin kumaş ve üniforma ihtiyaçlarını kapsadığı gözlenmektedir. Grup içi satışların dışında iç piyasaya yapılan satışlar %10-15 dolayındadır. Ayrıca son 4 yılık dönemde hiç bir ihracat gelirleri olmamıştır.

Aynı raporun son bölümü ise çözüm önerilerini getiriyordu.

MERİNOS İÇİ ÖNERİLEN : Özerkleştirme

Yukarıda dile getirilen sorunların gerçek nedeni hiç kuşkusuz, işletmeyi ticari potansiyeline uygun planlama yapma olanağından yoksun ve koca müesseseyi adeta kaderiyle baş başa bırakmış bir devlet anlayışından kaynaklanmaktadır. Bu oyunun final perdesi de bilindiği gibi “Ver de Kurtul” bölümüyle kapanmaktadır.

“Holdingin tek yünlü Fabrikası olan işletmenin ayrıca yurdumuzdaki en büyük kamgarn tesislerinden biri olduğu, teknolojik değeri makine parkı ve kadrosundaki elemanların bilgi birikimleri ile kendi sahasında memleketimizin en değerli üretim tesislerinden biri olduğu tesisin halen memleket ekonomisine sağladığı katma değer, teknolojik olarak bir üniversite kampüsüne dönüştürüldüğü takdirde eğitim gayesi ile ve piyasa şartlarından uzak olarak yapılacak kısmi ve cüzi üretimlerle çok düşeceği ve yapılan üretimin endüstriyel bir anlamı olmayacağı” Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun gerekçesinden hareketle Merinos Fabrikasının yönetimsel, teknik, ekonomik ve istihdam açıları itibariyle daha sağlıklı bir yapıya kavuşması için GEREK ve YETER ŞART olarak ÖZERKLEŞTİRME önerildi.

Bu oluşumu Hükümet, Sümer Holding ve tüm Merinos çalışanlarının taraf olacağı ve tüm tarafların çıkarlarının korunacağı bir uzlaşma platformunda, başta Bursa halkı olmak üzere ilgili meslek odaları ve demokratik kitle örgütlerinin takipçiliği altında gerçekleştirilmeliydi.

Merinos ancak ve ancak sağlıklı bir işleyişe kavuşturulduktan sonra gündeme gelebilecek aşama ise; kentsel planlamanın gereği olarak, böylesine büyük, yeşil ve tarihi bir kent dokusunu hiç bir çıkar grubu gözetilmeksizin Bursa ve Bursalıların ortak kullanımına sunulmasını sağlayacak adımdır. Bu adım fabrikanın üretim tesislerinin taşınması olmalıydı. Yeni Merinos Fabrikası uygun görülecek bir organize sanayi alanında daha modern ve amaca yönelik bina ve yardımcı işletmeleriyle planlanmalıydı. Zaten sağlıklı bir işleyişe kavuşmuş Merinos İşletmesi bu süreçte, gerekli adımları atabilecek yönetimsel ve finansman özgürlüğünü de yakalamış olacaktı. ÖZERKLEŞTİRME: O gün için, en doğru çözüm olarak gözükmekteydi. Sümer Holding\’in katı merkezi yapısından ayrılarak hareket olanağı sağlayacak işletme rekabet koşulları içinde daha esnek davranabilecekti. Bu konuda başta Konya Şeker Fabrikası örneği olmak üzere pek çok olumlu örnek vardır. Özerk bir yapının ayakta kalabilmesi için şu koşulların yerine getirilmesi önerilmişti.

1-Bu güne kadar Merinos Fabrikası arazisinden bedelsiz olarak alınan bölümlerin karşılıkları bugünkü değerleri ile ödenmelidir.

2- Bazı kritik makinelerin yenilenebilmesi için düşük faizli kredi temin edilmeli ve bu kredi için Sümerbank yeniden devreye sokulmalıdır.

3-Pazarlama, merkezi yapıdan tamamen bağımsız olmalıdır.

4- Merinos Fabrikası konfeksiyon tesislerinin ne yapılacağı konusunda daha detaylı çalışmalara ihtiyaç vardır. Kamu yararı gözetilerek sürdürülmesi anlamlı gibi görünecekse de; artık devletin destek olmaktan öte köstek olduğu bir işletme, serbest piyasa koşullarında konfeksiyon üretimi yaparken kamu yararını gözetmekte çok zorlanacaktır. Var olan koşulların iyileştirilmesi kaydıyla, resmi üniforma ya da takım elbise gibi katma değeri yüksek ancak yüksek miktarlarda üretilen ürünler için bir çözüm üretilebilir.

5- Özerk yönetim ayakları üzerinde durmadan Merinos Fabrikasının taşınması söz konusu edilmemelidir.

6- Gelecek yıllarda Merinos Fabrikasının çevre koşulları gereği kent dışına çıkarılması zorunlu olduğunda, mevcut arazinin değeri göz önünde tutularak anahtar teslimi yeni işletme kurulmalı, taşınma ondan sonra gerçekleşmelidir.

7- Taşınma olayının gündeme getirilmesinden önce Merinos Fabrikası civarında kentsel planlar bitirilerek onaylanmalıdır.

8- Merinos Fabrikasının taşınması gerçekleştirildikten sonra, ortaya çıkan alanlar tamamıyla halka açık park ve amatör sporlara yönelik tesisler olmalı, yüksek rant getirici tesislere ve mafyalaşmaya izin verilmemelidir. Boşalacak alandaki aykırı kullanımların ortaya çıkmasıhalinde arazi Özerk Merinos Fabrikasına kayıtsız şartsız iade edilmeli, bunu kontrol etmek amacı ile Özerk Merinos Fabrikasının ve sivil toplum örgütlerinin denetleme yapacağı bir komisyon oluşturulmalıdır.

9-Ortaya çıkacak arazide Merinos Fabrikasının mevcut müzesi geliştirilerek korunmalı ayrıca bu saha içinde Yaşayan Müze anlamında sembolik bir atölyede üretime devam edilmelidir. Kültürel niteliğini geliştirecek bu oluşum içinde Uludağ Üniversitesi de mutlaka yer almalıdır.

10- Merinos Fabrikasının arazisinde bulunan tarihi ağaçların tamamı kayıt altına alınıp doğal tabiat varlığı olarak kabul edilmeli ve korunmalıdır.

11- Merinos Fabrikasının ana kapısının olduğu yerdeki satış mağazası geliştirilerek fabrikadan halka satış yapılmalı, Sümer Holdinge ait diğer kardeş kuruluşların ürünleri de burada satılabilmelidir.

12- Merinos adına ve markasına sahip çıkılmalı, bu isim haksız olarak kullananlardan geri alınmalıdır.

                       *      *      *

Merinos’u kurtarmaya çabalayanlar çözüm önerilerini de getiriyorlardı.

Yaşayan-Üreten-Öğreten Merinos

Bu tartışmalar sürerken Merinos işçileri direnişe geçti. İşçiler her gün öğle saatlerinde işçi yemekhanesi önünde başlattıkları yürüyüşü ana giriş kapısı önünde noktalıyor, burada o gün direnişi ziyaret eden destekçilerin de katıldığı heyecanlı konuşmalar yapılıyordu. Emniyet görevlilerinin en büyük korkusu ise Ankara-İzmir karayolunun işçiler tarafından trafiğe kapatılması idi. Bu arada sendika odası, fabrikanın bahçeleri ziyaretçilerle dolup taşıyor, Merinos’un geleceği üzerine düşünceler geliştiriliyordu. TMMOB bileşenlerinin bildirisinde önerilen “Özerk Merinos” düşüncesinin hayata geçmesi o günlerin Türkiye’sinde olanaksızdı.

Merinos’un yaşatılması için direnenlerin karşısına aydın geçinen bazı kent elitleri dikiliyor, Merinos Fabrikasından elde edecekleri alanda fabrika civarında oluşmuş gecekondu yapılarında oturan insanlara “park” yapacaklarını söylüyorlardı. Bu gecekondu bölgesine “Harlem” adını takmışlardı. Ancak kentin “zencilerinin” kim olduğunu söyleme cesaretleri yoktu. “Harlem” tanımını bir TV   programı öncesinde gazetecilerin önünde söyleyebilmişler, ancak ekranda tekrarlayamamışlardı.

Üniversite Devreye Giriyor…

Tam da bu sırada o sıralar Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran kent dinamikleri ile birlikte oluşturdukları bir proje ile devreye girdi. Yaşayan-Üreten-Öğreten Merinos adı verilen bu proje için soğuk bir kış gecesi Merinos’un memur yemekhanesinde Rektör Yurtkuran ve yardımcıları, Fabrika Müdürü başta olmak üzere, teknik yöneticiler, işçi önderleri ve kent dinamiklerinin önderleri bir araya geldi. Yemekte karşılarına çıkabilecek sorunlar konusunda görüş alışverişi yapıldı. Yemek sırasındaki görüşmelerde oldukça mesafe alındıktan sonra yüzlerce işçinin heyecanla beklediği işçi yemekhanesine geçildi. Proje hakkında daha önceden bilgi edinen işçiler Rektör Yurtkuran’ı coşkuyla kucakladılar.

Projenin özü, Uludağ Üniversitesi Mühendislik Fakültesine bağlı Tekstil Mühendisliği Bölümü Merinos Fabrikasına taşınacak, Fabrika üretimine devam edecek, öğrenciler uygulamadan uzak ezberci eğitim yerine uygulamalı eğitim yapacak, bir üniversite özgürlüğü ortamında fabrikanın kapıları da halka açılıp bir park işlevi görecekti. İşçiler üniversite kadrosuna geçirilerek iş güvencesi de sağlanacaktı. Bu proje kapsamında yukarıda anlatılan SAGEM de yeni bir işlev yüklenerek üniversite bünyesine katılacaktı.

Üniversite’nin tartışmaya girmesi istenilen sonucu vermese bile daha önce kapatılmış olan Gemlik Sunği İpek Fabrikasının önemli bir bölümü Uludağ Üniversitesi bünyesine katılarak Hukuk Fakültesi ile Meslek Yüksek Okuluna dönüştürüldü. Ancak Rektör Mustafa Yurtkuran “Ergenekon” davası nedeniyle tutuklanırken “suçları” arasında bunlar da vardı.

Projede aksayan yer yoktu. Kısa sürede hemen herkes tarafından benimsendi. Merinos’u yok etmek isteyenler panik içerisinde Kent Konseyinin toplanarak bir karar vermesini önerdi.

Sunumda hile yapılıyor…

Kent Konseyi toplantısı öncesinde bazı görevliler Merinos Müdürünün odasına gelerek Fabrika ile ilgili verileri istediler. Amaçları Konsey toplantısı öncesinde bir sunum yaparak izleyenlerin doğru karar vermesini sağlamaktı. Bütün veriler kendilerine verildi. Toplantıdan bir gün önce sunumu hazırlayanlar Fabrika Müdürünün odasında buluşarak çalışmayı gazetecilerin önünde bir dosya halinde takdim ettiler. Herhangi bir sorun yoktu.

Ertesi gün kentin merkezindeki tarihi Tayyare Kültür Merkezinde Kent Konseyi toplandı. Salon hınca hınç dolu, heyecan son haddinde idi. Hazırlanan sunum perdeye yansıdığında büyük bir şok yaşandı. Bir gün önce gösterilen dosyada Fabrikanın mali tablolarında kârda olduğu net bir şekilde görülüyor ancak Sümer Holdingin bazı fabrikalarında oluşan zarar tüm bağlı fabrikalara dağıtıldığında Merinos’un payına da “zarar” düşüyordu. Bunda da şaşılacak bir şey yoktu. Ancak sunumu yapanlar, son anda Merinos’un kâr ettiğini gösterir sayfayı çıkartarak doğrudan “zarar” bölümünü gösteriyor, böylece izleyenler üzerinde fabrikanın “zarar” ettiği, bu nedenle kapatılmasının zorunlu olduğu kanaati oluşturuluyordu. Bu resmen bir sunum hilesi idi. Toplantı ağır protestolarla sona erdi.

Nazilli İşçileri Bursa’ya Geliyor…

Merinos’un “zarar” ettiği, emekliliği gelen işçilerin kıdem tazminatlarını alamayacakları söylentisi gizli ellerce alttan alta yayıldı. Bu söylenti, emekliliği hak etmiş deneyimli işçiler üzerinde olumsuz etki yaratınca hızlı bir emeklilik başvurusu başladı. Üretim için kritik personel sayısının altına düşüldü. Bazı üretim noktalarında tıkanmalar başlamıştı. Tam da bu sırada yine Sümer Holdinge bağlı Nazilli Basma Fabrikası kapatılmış, emekli olanlar dışında, henüz emekliliğe hak kazanmayanlar eksik kadroları doldurmak adına Bursa’ya gönderilmişti.

Nazilli Basma Fabrikası Merinos ile aynı dönemde aynı tarzda inşa edilmiş ancak üretimleri farklı idi. Yün teknolojisi ile pamuklu teknolojisi tamamen ayrı idi. Gelen işçiler deneyimli olmalarına rağmen yeni konumlarına intibak güçlüğü çekiyor, diğer taraftan da evlerinden ve ailelerinden uzakta, büyük şehrin karmaşası içinde farklı sorunlarla da uğraşıyordu. Bu sorunlarla başa çıkamayan Nazillili işçiler yavaş yavaş Bursa’yı terk etmeye başladılar.Bursa’da bu gelişmeler olurken Merinos konusu Ankara’ya TBMM görüşmelerine taşındı.

“Bursa Merinosun bir tek tuğlasının sökülmesine Bursalılar rıza göstermemektedir.”

Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17. Ocak 2001 tarihli 45. birleşiminde o sırada kapatılan Refah Partisinin Bursa Milletvekili olan Faruk Çelik, gündem dışı söz alarak Merinos konusunu dile getirdi. Faruk Çelik, konuşması sırasında kaynak belirtmeksizin TMMOB adına hazırlamış olduğumuz rapordan uzun alıntılar yaparak Merinosun yok edilmesi projesine karşı çıkmıştır. Aynı Faruk Çelik, daha sonra kurulacak AKP iktidarlarında en uzun süre bakanlık görevi yapacak ve Merinos bu dönemde yok edilecektir. Faruk Çelik’in TBMM Tutanak Dergisinden alınan konuşması aynen şöyle:  

 FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bursa Merinos Yünlü Sanayiinin özelleştirilmesi ve çalışanlarının durumunu arz etmek üzere gündem dışı söz almış bulunuyorum; Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, konuşmamın başında özelleştirmeden yana olduğumuzu; fakat, özelleştirme adı altında ülke kaynakları ve milletimizin birikimlerinin “önce kötüleştir sonra özelleştir” anlayışıyla belli kesimlere peşkeş çekildiği ve gerçek anlamda bir gelirin de elde edilemediğini belirtmek istiyorum.

Bugüne kadar, özelleştirmeden, yaklaşık olarak, 9,5 milyar dolar gelir elde edilmesine rağmen 8,8 milyar dolar da harcama yapılmıştır. Harcamalar da, ne yazık ki, maksadına uygun yapılamamıştır.

Tüm bunlar yetmiyormuş gibi, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, maalesef, özelleştirilmesi gereken bir KİT halini almıştır.

Özelleştirmelerde sosyal devlet kavramı hiç göz önüne alınmamaktadır. Hükümet “ver kurtul” mantığıyla ülke kaynaklarını elden çıkarırken, çalışanlara, emekçilere ise âdeta “öl kurtul” yaklaşımı sergilenmektedir.

Ayrıca, geçtiğimiz yıllarda, özelleştirilecek kurumlar Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerince belirlenirken, yanlış uygulanan ekonomi politikaları ve yanlış borçlanma politikaları nedeniyle, milletimizin zor şartlarda ve zor zamanlarda elde ettiği değerler, artık IMF’nin dayatmalarıyla satışa çıkarılmaya başlanmıştır. Türk Hava Yolları, Türk Telekom, Eti Holding örneğinde olduğu gibi.

Değerli milletvekilleri, özelleştirmedeki bu sakat mantık, yani, önce kötüleştir sonra özelleştir mantığı, ne yazık ki, 1935 yılında İsmet İnönü tarafından temeli atılan, 1938 yılında Mustafa Kemal Atatürk tarafından açılışı yapılan Bursa Merinos Fabrikasını da içine almıştır.

Başlangıçta iplik, 1944’ten sonra kumaş imali ve 1957’de yeni binalarıyla Balkanların birinci, Avrupa’nın beşinci büyük fabrikası olan Bursa Merinos Fabrikası, tüm müştemilatıyla Bursa’nın merkezinde 404 000 metrekarelik bir alanda kuruludur.

Merinos, geçtiğimiz yıllarda, 3 500-4 000 çalışanıyla ülkemize kaliteli iplik, kumaş, elbise üretimi yanında, bir okul gibi de ülke sanayiine kalifiye tekstil elemanları yetiştirmiştir; bugün ise, ver kurtul anlayışıyla karşı karşıya bırakılmıştır.

Değerli milletvekilleri, ülke kaynaklarının ve hazinenin kimlere peşkeş çekildiğini, bizler ve kamuoyu, ibretle izliyoruz. Keşke, bu kaynaklar, kamuya ait fabrikaların yatırım ve iyileştirmelerine harcansaydı ve “önce iyileştir, sonra özelleştir” mantığıyla, hem çalışanlar hem ülke ekonomisi açısından verimli bir durum arz etseydi.

Değerli milletvekilleri, devletin çeşitli kurumlarının Merinos Fabrikasından siparişlerini kesmelerine, makine parkının iyileştirilmemesine, personelin azaltılmasına, özelleştirme söylentilerinin çalışanlar üzerindeki psikolojik baskısı gibi olumsuzluklara rağmen, Bursa Merinos çalışanları, fedakârca üretime devam ettiler ve Sümer Holdingin en kârlı kuruluşu olma özelliğini ortaya koydular. Nitekim, 1997’de 1 trilyon 365 milyar kâr ettiği gazetelere manşet oldu. Merinosun bu durumu, altmışıncı kuruluş yılını kutlama törenlerinin iptal edilmesine kadar gitti; çünkü, Merinos kâr edemezdi, Merinosun böyle bir hakkı yoktu. 

Bursa merkezindeki 404 dönüm Merinos arazisinin 100 dönümü devletin çeşitli kurumlarına bedelsiz tahsis edilirken, ne yazık ki, Merinosun vergi borcundan bahsedilebilmiştir.

Sapasağlam Merinos hasta ilan edildi ve ortaya kurtarıcılar çıktı. Oysa, yapılması gereken, Merinosun kurtarıcılardan kurtarılmasıdır.

Bu anlayışla, bilerek ve üretimi azaltarak Merinosu zarar ettirdiniz. Şimdi de, Bursa Büyükşehir Belediyesine Merinosu devrettiniz. Rant kesiminin iştahını kabartan bu 310 dönümlük Merinos arazisini, Bursa Büyükşehir Belediyesine hangi şartlarda verdiniz? Bursa Büyükşehir Belediyesi, bu 310 dönüm araziyle ve makine parkıyla ilgili ne yapacağını bilememektedir.

Başka bir yere taşınması mümkün olmayan tarihî Merinos Fabrikası, yoksa, ismiyle tarihe mi karışıyor?

En önemlisi, çalışanların işgüvencesi ne olacak, Merinos işçisi sokağa mı atılacak?

Türk tekstil sanayiinin öncü ve simge kuruluşu olan Bursa Merinosun bir tek tuğlasının sökülmesine Bursalılar rıza göstermemektedir.

Değerli milletvekilleri, AQAP (Akap) 120 ve ISO 9002 kalite belgesine sahip Merinosun, cumhuriyetin hatırası olarak, fabrika bölümü, Yıldız Çini ve Porselen Fabrikası, Hereke Halı gibi Millî Saraylara bağlanabilir veya Millî Savunma Bakanlığına veya İçişleri Bakanlığına bağlı bir kuruluş olarak 1 milyonu aşkın polis ve askere hizmet verebilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen toparlayınız.

FARUK ÇELİK (Devamla) – Netice olarak, Merinosun, planı, parası olmayan Bursa Büyükşehir Belediyesine devrinden, ne ülke ne Bursa ne de Merinos çalışanları istifade edemeyecek. 310 dönüm üzerinde hesabı olanların kârlı çıkacağı yönünde, Bursalılar olarak, endişe taşımaktayız.

Sayın Bakanın bu endişelerimizi gidermesi talebiyle, Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (FP sıralarından alkışlar)

Fabrika İle Birlikte Müdür de Ölüyor

Konu meclise taşınmıştı taşınmasına da, bu arada atık işletmenin ayakta duracak mecali kalmamıştı.

Bütün bu gelişmeler sırasında, üretim için gerekli hammadde alımında aksamalar oluyor, üretilen kumaşların pazarlanması bilinçli olarak aksatılıyordu. Direniş sırasında işçilere destek olan ve üzüntüsü nedeniyle amansız hastalığa yakalanan Fabrika Müdürü de yaşama veda etmişti.

Ve bir gün Fabrika sesiz sedasız çalışmasını durdurdu. Fabrikada koruma görevi yapan bekçiler dışında kimse kalmamıştı. Alttan alta herkes Fabrikanın değerli arazisi için projeler yapıyor, arsalar orasından burasından kırpılıp küçültülüyordu. Bazen yol genişletmek, bazen alt geçit yapmak, bazen de otopark yapmak için…

Bu arada terk edilen lojmanlar evsizlerin barınağı haline gelmiş, bir kısmı ise eşcinsellerin pazar oluşturduğu mekân olmuştu. Çevre halkı bir an önce çözüm bekler hale gelmişti. Direniş istenilen sonucu vermese bile en azından değerli arazi ithal mallar cenneti alışveriş merkezine dönüşmemişti. Kimse artık bu tür projeleri ağzına alamıyordu.

Oluşan bu tablo karşısında AKP iktidarı terk edilen Merinos alanı için bir Kültür Merkezi projesi hazırladı. Ancak bu arada bir kısmı Gemlik Sunği İpek Fabrikasından gelen ve aralarında Atatürk ve Celal Bayar’ın el yazılarının da bulunduğu tarihi belgeler yok edildi.

Fabrika yokluk yıllarında ve savaş öncesinde öylesine sağlam yapılmıştı ki yıkımı yapanlar betonu kıramadılar. TBMM kürsüsünden “Bursa Merinosun bir tek tuğlasının sökülmesine Bursalılar rıza göstermemektedir” diyen ve artık AKP rozetini taşıyan Faruk Çelik’in bakanlık yaptığı dönemde Merinos’un tuğlaları da, betonları da söküldü.

Zarar ettiği yalanı ile kapatılan tesisin yerine inanılmaz bir harcama ile kültür merkezi yapıldı. Yıkım sırasında kullanılır durumdaki makineler dahil, her türlü malzeme hurdacıya satıldı. Bazı bölümleri korunan inşaat sırasında müze bölümünün korunarak genişletilmesi projeye dahil edildi. Ne var ki bir tekstil tarihi müzesinde kullanılacak nerede ise antika değerindeki eski makineler de hurdacıya satılmıştı. Müzeye konacak malzeme satıldığı fiyatın çok daha üstünde bir değerle geri alındı. Ancak inşaat sırasında (31 Temmuz 2006)nedeni anlaşılmayan bir yangın sonucu değerli pek çok eşyanın yandığı söyleniyor.

MERİNOS ADI BİLE SATILDI

Merinos’un yok edilmesi süreci yaşanırken bir halı firması pahalı bir reklam kampanyası ile Merinos adını kullanmaya başlıyor, bu dava sürerken bir uzlaşmaya varılıp Bursa’nın marka olmuş bu sembol ismi haraç mezat satılıyordu.

Cumhuriyet’in kuruluş döneminin pek çok eseri haraç mezat, arsa fiyatının bile altında satılırken Merinos hiç değilse halkın da yararlanabildiği bir kültür ve kongre merkezi yapılmıştı. Fabrika çalışıp üretim yaparken bu değerli işletmede, mühendisler, laborantlar, işinde uzmanlaşmış işçiler çalışıyor, tesis aynı zamanda özel sektör için de bir okul görevi görüyor, Bütünsel Kalkınma modelinin ülkemizdeki en değerli örneğini oluşturuyordu. Fabrika yok edilip kongre ve kültür merkezi yapıldıktan sonra bazı bilimsel toplantılara da ev sahipliği yapsa bile yıllar önce kalifiye elemanların üretim yaptığı dev tesisin yerine kurulan kültür merkezinin en değerli elemanları artık, güvenlik görevlileri, servis yapan çaycılar ve garsonlardı.

Üretmekten vazgeçen ülke bunca yetişmiş ve işsiz gencine karşılık ancak güvenlikçilerin, garsonların, çaycıların çalışabileceği işyerleri açıyordu. Bir zamanlar 3 binden fazla nitelikli elemanın çalıştığı alanda şimdi 50-60 hizmetli ekmek kapısı bulmuştu.

Merinos direnişine destek verenler için yeni tesisin adını Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi olarak tespit etmişler ancak her alanda olduğu gibi Atatürk adını anmamak için tesise kısaca AKKM demeyi tercih ediyorlar.

NEDEN BAŞARAMADIK ?

Cumhuriyetin bu büyük eserini korumak için büyük bir mücadele verildi. Ancak ne yazık ki sonuç elde edilemedi. Elde edilen tek şey Bursa kent merkezindeki bu değerli arazinin yağmadan kurtarılıp şimdilik (!) kamu yararına kullanılabiliyor olmasıdır. Bu mücadeleden çıkarılacak önemli dersler de bulunmaktadır. Kısaca özetlemek gerekirse:

Merinos Fabrikasının üretimi ve Pazar alanına göz diken çok güçlü firmalar büyük bir kampanya yürütüyorlardı. Bu firmaların siyasette ve iş dünyasında büyük etkileri vardı.
Bütün özelleştirme karşıtı mücadelelerde olduğu gibi emek örgütleri bu girişime karşı topyekûn bir mücadele verememişlerdir. Türk Telekom özelleştirilirken,  TEDAŞ’lar özelleştirilirken, TEKEL özelleştirilirken, enerji santralleri özelleştirilirken, gübre fabrikaları özelleştirilirken, SEKA yok edilirken  ne yaşandıysa Merinos yok edilirken de aynı şey yaşanmış, “baba dokunmayan yılan…” anlayışı egemen olmuştur.
Yereldeki sendika önderlerinin fedakarca çalışmalarına sendika genel merkezlerinin bilinmeyen (!) nedenlerle destek vermemesi.
Siyasal partilerin iktidarda ya da muhalefette oluşlarına göre tavır değişiklikleri olmuş, Merinos’a ilk darbe “dost” bildiklerimiz eli ile vurulmuş, o dönem muhalefet eden bu günün AKP’lileri son ve yıkıcı darbeyi indirmiştir.
Dedikodu, doğru olmayan bilgiler her zaman olduğu gibi gerçeğin yerine geçirilmiş, bu yanıltıcı bilgiler ile kamuoyu desteği zayıflatılmıştır. (İşçilerin çalışmadan yattığı, her tuvalette her vardiyada dörder işçi görevlendirildiği, 16 tuvalette yüzlerce işçinin görevlendirildiği gibi akla ve vicdana aykırı bilgiler.)  
İşçilerin kazanılmış haklarını kaybedeceği, kıdem tazminatlarını alamayacakları gibi kirli bilgilerle emekliliği yaklaşmış işçilerin hızla emeklilik dilekçelerini vermeleri.
O yıllarda kente egemen olan hava kirliliğime katkıda bulunan sanayi tesisleri görmezden gelinirken baca gazı analiz raporları ile kirletici etkisi olmadığı saptanan işletme ile ilgili yapılan yalan haberler.
Kent merkezindeki değerli alanların kent yağmacılarının iştahını kabartması.
Plansız kentleşme sonucu artan yol genişletme, otopark, yeşil alan gibi gereksinimler hep Merinos Fabrikasında çözüm aramıştır.
Siyasal elitlerin Merinos Fabrikasının olanaklarını keyfi şekilde kullanıyor olmalarının pek çok örneklerinin bilinmesi.
“Özerk Merinos” gibi, Türkiye’de hoşlanılmayan bir çözüm önerisi ortaya atılmış, ancak bu yıllarda var olan özerk kurumlar özerkliklerini tamamen yitirmişlerdir. Önerilen özerklik içinde Uludağ Üniversitesinin lokomotif görevine gönüllü olarak talip olması bu önerinin gerçekçi olduğunu gösterse bile daha sonra aynı üniversite sadece özerkliğini değil, rektörünü de kaybetmiş, dönemin rektörü Mustafa Yurtkuran “kumpas” davaları ile cezaevine girmiştir.

SONUÇ:

“Sümerbank’ı tarihten kazıma” hamlesi başarıya ulaşmış, sıra büyük kurtarıcı ve kurucu Mustafa Kemal Atatürk’ü tarihten kazımaya gelmişti. Ancak hevesleri kursaklarında kaldı.

Bir gün geldi genel merkez binalarına dev boyuta Atatürk posteri astılar.

Atatürk’ün ve Cumhuriyet’in kalkınma modeline de dönecekler…

Türkiye sınanmış ve başarıya ulaşmış bu kalkınma modelini günümüz koşullarını da dikkate alarak aydınlık ufuklara yol alacaktır.

İnanıyoruz…

Not: Google’da Merinos Fabrikası Fotoğrafları adıyla girildiğinde bol miktarda fotoğraf bulmak mümkün.  

İsmail Saidoğlu

Atatürkçü Düşünce Derneği Orhangazi Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir